23 Ekim ve 09 Kasım 2011 tarihlerinde meydana gelen Van depremleri neticesinde; Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi tarafından 06 Ocak 2012 günü ortaklaşa düzenlenen “Van Depremi Çalıştayı” verimli geçmiştir. Çalıştaya; Prof. Dr. Mustafa Erdik (Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü), Prof. Dr. Ali Koçyiğit (Ortadoğu Teknik Üniversitesi Öğretim üyesi), Dr. Doğan Kalafat (Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü), Doç. Dr. Nurcan Meral Özel (Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Şerif Barış (Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu (Boğaziçi Üniversitesi Öğretim üyesi), Prof. Dr. Zekai Celep (İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim üyesi), Yrd. Doç. Dr. Mücip Tapan (Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi), İsmet Güngör (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) katılmış olup, sonuç bildirgesi aşağıda maddeler halinde sunulmaktadır.
Van, bulunduğu konum itibariyle sismik aktivite açısından tehlikeli bir bölgedir. Deprem öncesi yapılan çalışmalar bölgede meydana gelen depremlerin bilimsel açıdan şaşırtıcı olmadığını göstermektedir. Van depreminin artçı deprem aktivitesi, depremin kaynak özellikleri ve bölgenin çok kırıklı tektonik yapısı nedeni ile yoğun ve uzun sürmüştür. Büyüklüğü 5 ve üzeri olan artçı şoklar ana depremden hasar görmüş yerleşimlerin altında veya çok yakınında meydana geldiğinde mevcut hasarları arttırabilmekte ve maalesef yıkıma yol açabilmektedirler.
Artçı depremlerin azalarak devam edeceği ve bölgedeki deprem oluşum ihtimalinin 4-5 ay gibi bir süre sonra 23 Ekim 2011 öncesindeki seviyeye gerileyeceği beklenmektedir.
Hepimizi üzen can kayıpları ve yaralanmaların yanısıra, Van depremleri toplam konut stoğunun yaklaşık %25’inde (28,500 konut, tahmini 4000 bina) yıkım veya ağır hasar meydana getirmiş ve tahminen 2.5 Milyar TL civarında maddi hasara yol açmıştır. Bina hasarları yanında sanayi tesisleri ve tarihi eserlerimiz de bu depremlerden etkilenmiştir. Sigortalı kayıpların (yaklaşık %30’u zorunlu deprem sigortası olmak üzere) 200 Milyon TL olduğu tahmin edilmektedir.
Geçmiş depremlere kıyasla acil müdahale, arama kurtarma ve yardım konularında kat etmiş olduğumuz mesafe sevindiricidir. “Can kaybı”/yaralı oranının geçmiş depremlerde 1/3 – 1/4 olduğu halde bu depremlerde 1/5 – 1/6 olması, acil yardım ve kurtarma faaliyetlerinin etkinliğini göstermektedir.
İnşaat Mühendisliği açısından depremler değerlendirildiğinde depremin yapılar üzerindeki etkilerinin az olduğunu (en büyük yer ivmesi kayıtları 0.1 ve 0.2g); bunun da yapılardaki hasar seviyeleri ile örtüştüğü belirlenmiştir. Yapılarda birçok hatanın bir arada bulunması yıkımı getirmiş ve hata oranı azaldıkça hasarlar da azalmıştır. Orta yükseklikteki (5-7 katlı) perdesiz betonarme çerçeve sistemlerinin, deprem performansı açısından ülkemizdeki en zayıf yapı tipi olduğu Van Depremi ile tekrar doğrulanmıştır. Ancak güçlendirilmiş binaların (okullar) gerekli deprem performansını sağladıkları gözlenmiştir. Deprem şartnamesine uyumsuzluk, inşa kusur ve kalitesizliği ve yapı denetim mekanizmasının eksikliği veya işleyişindeki aksaklıklar, yapısal hasarın ana sebepleridir. Diğer taraftan yapısal olmayan (dolgu duvar gibi) unsurlarda oluşan aşırı hasar, yaralanma, can ve mal kayıplarını arttırmış, binaları kullanım dışı bırakmış ve hasar algısını olumsuz yönde etkilemiştir.
1996 yılından bu yana meydana gelen her deprem sonrası yapıların deprem zararlarının azaltılması için en önemli adımların başında gelen “yetkin mühendislik” şartının gerekliliği yine bu deprem sonrası da belirtilmektedir. Yapı projelerinin, bina yapım ve kalite kontrol süreçlerinin yetkin mühendisler tarafından yapılması yapılara olan güveni arttıracak ve yapılar güncel yönetmeliklere uygun bir deprem performansı sergileyebilecektir. Özellikle binayı yapanla kontrol edenlerin bağı ortadan kaldırılmalı ve bu hizmetler üçüncü şahıslar tarafından üstlenilmelidir.
Van depremleri sonrasında “Hasar Tespit” süreci uzun sürmüştür. Bir standart çerçevesinde yapılamayan hasar tespitlerinin birçok itirazla sonuçlanması beklenmektedir. Yapılan itirazlar süreci uzatmakta ve Van’da yaşamın normale dönme sürecini uzatmaktadır. Hasar tespiti yapılan binaların hasar durumlarıyla alakalı hiçbir bilgi binaya asılmamış ve bu süreçte kullanımında sakınca olmayan yapılar bile kullanılamamıştır.
Hasar tespiti ile deprem sonrası acil olarak yapılması gerekli bina kullanılabilirliği tespitinin birbirinden ayrılması gerekmektedir. Deprem sonrası kullanılabilirlik tespitinde insanların yoğun olarak bulunabileceği veya barınabileceği (sağlık ve eğitim birimleri, cami, spor salonu, otel) binalara ve diğer kamu binalarına öncelik verilmeli ve bu belirlemeler oluşan deprem yer hareketi ile referans (tasarıma esas) deprem yer hareketi karşılaştırılarak yapılmalıdır. AFAD; üniversiteler ile işbirliği yaparak bina kullanılabilirliğine ve hasar tespitine yönelik standartlar hazırlamalı ve bu standartlar bir bilgisayar programı yardımıyla el bilgisayarlarına yüklenerek hasar tespiti yapıldığı anda veri girişi ve sonrasında da veri yönetimi yapılmalıdır.
Zorunlu Deprem Sigortası kullanımının yaygınlaştırılması gerek deprem sonrası oluşan hasarların süratle telafisi ve gerekse mali kayıpların dış piyasalara transferi açısından büyük önem arz etmektedir.
Van depremiyle ülke gündemine gelen başta İstanbul olmak üzere pilot çalışmaları başlayan “KENTSEL DÖNÜŞÜM” ümit verici ve başarılı olmasını istediğimiz bir girişimdir. Van depremi sonrasında ortaya çıkan konut ve işyeri ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik olarak yapılacak kentsel dönüşüm çalışmaları deprem mikro-bölgelendirme çalışmaları ile desteklenmelidir.
“Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı” kapsamında yapılması öngörülen birçok uygulamanın eksikliği Van Depremleri’nde de kayıpların artmasına neden olmuştur. Bu planın “Deprem Güvenli Yaşam ve Yerleşme” ekseninde yer alan eylemlerinin gerçekleştirilmesi ülkemizdeki deprem kayıplarının azaltılmasında hayati öneme haizdir.
Depremlerin psiko-sosyal etkileri göz önüne alındığında depremler sonrası bilim dışı bazı insanların sebep olduğu bir bilgi kirliliğinin insanları ve dolayısıyla afet bölgesindeki hayatı olumsuz yönde etkilediği gözlemlenmiştir. Bilimsel olmayan bu söylentiler (örneğin; belli bir süre içinde 6,2, 7,5 büyüklüğünde depremler olacağı şeklinde) web siteleri aracılığıyla kolaylıkla büyük bir halk kitlesine ulaşmakta ve zaten tedirgin olan halkı daha da tedirgin etmektedir. Bilim dışı olan bu web sitelerinin yayınlarının engellenmesi ve bu tür söylentiyi yayan kişilere karşı yaptırım gerekmektedir.
Mayıs 2012 tarihinde Van depremi hakkında uluslararası bir sempozyumu Van’da yapmak üzere karar alınarak çalıştay bitirildi.
Van Depremi Çalıştayı Raportörlüğü