Ana Sayfa / Eğitim / Van Tarihi Küresünniler
Van Tarihi Küresünniler

Van Tarihi Küresünniler

Van Tarihi ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler

…Ermenilerin Van havalisiyle bağları o kadar eski değildir. Van ve çevresinin o meşhur bağ ve bahçelerini ilk kuranlar, Fatih Sultan Mehmet II inci  zamanında Karaman’dan buraya göç eden Türklerdir. Ermenilerin bu bağlarda çoğalması, II inci Sultan Abdülhamit zamanında olmuştur.

Ermeniler Anadolu’da daima tabi beylikler halinde yaşamışlardır.Urartu Kitabeleri, yurdun kimler ait bulunduğunu, bütün çıplaklığıyla göstermektedir. Tarihin en uzak günlerinden şimdiye kadar “Türk” kalmış olan bu güzel topraklara, son asırda Ermenistan adını takmaları ne kadar büyük bir cesaret ise; bizimde de bu tabirleri kullanmamız, daha büyük bir bilgisizliktir.

Bunu bir tarafa bırakalım; Ermeniler, memleketin en eski adına bile sahip çıkıyorlar ve Ararat Dağını kendilerine sembol olarak ele alıyorlar. Biz bunun farkına bile değiliz. Her zaman Türk’ün bu bölgelerde üstün bir ekseriyetle hakim bulunduğuna tarih şahittir. Buraları pek eski bir “Türk Yuvası”dır. Syf 21

… Bütün tarihi gerçeklere rağmen “Ermenistan yurdundan bahsedilebilmesi; Türklük ve Türkiye aleyhine tezgâhlan propaganda edebiyatının başarılı bir uygulamasıdır. Onların propaganda için bilmem hangi dağın kovuğunda matbaa kurarken, biz Van Kalesinin duvarlarını tamirle meşgul oluyorduk. Hasımlarımız muntazam ve şuurlu bir program ile çalışırken, Osmanlı hükümeti, İlim, Saray’a ve dal kavuklarına vasıta olmuş ve hasımlarımız neşriyatla, hulullerle, her nevi… beşi Hazreti Şehriyariler vasıtasiyle Osmanlı ediblerine, şairlerine yazarlarına etkili olmuş ve onları Ermeniler lehine çalıştırmışlardır. Sultan’ı Sadrazam’ı… övmek için kelime arayan kafiye budalaları “Kürdistan… Ermenistan” tabirlerini, mal bulmuş mağribi gibi kapışmışlardır. Padişah’ın ülkesini arttırdıkları  için sevinmişler ve nimetlere boğulmuşlardır. Bereket versin ki memlekette yayın vasıtası yoktu da, halk bu tabirlere yabancı kalıyordu son zamanlarda işitilmeye başlayan bu tabirleri halk bir hakaret diye nefretle reddetmiştir.

Fakat Ermeniler seneler hatta asırlarca uğraştıkları halde istediklerini elde edememeleri, ortadaki hakikati doğurmaktadır. Kişi hayatında sahtekârlık dolandırıcılık nasıl neticesiz ise; cemiyet hayatında da aynıdır. Syf 22

…Hasılı tarihin orta çağlarında da memleket Türk ruhuyla yaşamıştır. Yalnız o zamanlarda da iki belaya çatmıştır:

Birisi Şeyhler ve Seyyidlerin istilasıdır. Bunlar, beyler ve ağalarla elele vererk,zavallı halkın elinden Dünya Cennetini almış, Ahret Cenneti ümidini vermiştir. Yalın ayak, başı kabak bırakmışlardı ahaliyi… Bu bölgede en eski tekke, hicretin sekizinci yüzyılı başlarında yapılmıştır. Kurucular ve halefleri psikolok ve zeki insanlar olduklarından, asırlarca hem halkı soymuşlar hem de kendilerini veliyyinimet ve kurtacı diye tanıtmışlardır.

…İkinci bela, Osmanlı ve Sefavi siyasetlerinin Türklerin kafatası üzerinden çarpışması idi. Birisi gelir, Kızılbaş der, Türkmen der, talan eder, öldürür; öteki gelir, Osmanlı der Sünni der yağma eder, keser, Birinci belanın o vakitler kimse farkında değildir. Ona karşı bir tedbir, kimsenin hatırına bile gelmemiştir. Seyyidlik, Şeylik her tarafta tutulmuş ve kök salmıştır. Fakat ikinci belaya karşı sonraları tedbir olarak “Ne Türküz, ne Türkmeniz, ne Osmanlıyız” demek zorunda kalmışlar; “Kürdüz” deyip bir yana çekilmişlerdir. Gerçi böylelikle hayatlarını kurtarmışlarsa da, buna karşı milli benliklerini kısmen de olsa kaybetmişlerdir. Orta çağların bize bıraktığı başlıca miras işte bunlardır. Syf 29

…Orta çağlarda halkı iki kısma ayrılırdı: Biri dağlı, diğeri şehirli… Şehirliler ticaret, ziraat ve ilimle uğraşıyor: metin binalar hisarlar köprüler, kümbetler mezarlar yapıyor; dedelerinin dili olan Çağatayca’nın edebiyatıyla   uğraşıyordu. Dağlılar ilimsiz görgüsüz, kendi dağlarında yaşıyor; birbirinin elindekini kapmak için planlar kuruyorlardı. Bu zamanlarda da yine halk burada oturuyordu. Hemen her Köyün civarında bir kale harabesi bulunması bunu gösteriyor. Seyyar olanlar ise, yazın gelip kışın giden göçelerdi. Syf. 30

Şikak Aşireti

Hic. 1000 (M. 1591) tarihlerinde göçebe halindeydi. Birçok kabilelere bölünmüştü. Bu kabileler bugün aşiret halindedir. Şikak aşiretini Rus eserleri Türk olarak tanımaktadır. (askeri Mecmua sayı: 58 ) Şerefhane Şikak aşireti kabilelerini şöyle sayar:

Şikak                           Şemsiki

Dekuri                         Mukri

Şevli                            Livi

Ademi                         Si-çariki

Reşi (Yezid)                 Mendeki (Yezidi)

Baravi (Yezidi) Bele Kürti (Yezidi)

Şikak kabilerinden iken şimdi ayrı bir aşiret olan Şevli aşiretinin Türk olduğunu İdris-i Bitlis söylemekte ve Karakoyunlular zamanında Bargiri, Adilcevaz, Erciş havalisinde Türkmen Aşiretlerinden Muhammed Şevli aşireti bulunduğunu bildirmektedir. Bu aşiret bu gün Bargiri civarındadır. Erçiş ve Adilcevaz taraflarındakilerin Haydaranlılara karşı anlaşıyor. Çünkü İdris-i Bitlis Haydaran Aşiretini Bayazit Sancağı içinde göstermekteyken, bugün Erçiş ve Adilcevaz civarındaki halka da  Haydaranlı denilmektedir.

Şikak Aşireti kabileleri, aralarında geçen pek kanlı ve vahşice maceralardan sonra dağılmışlardır. Şimdi Şıkak adı yalnız İran’daki Dilman civarında bir kabile tarafından kullanılmaktadır. Kabilenin bulunduğu bölge eskiden Van’ın Ga nahiyesiydi.

Türk aşiretlerinin bölünmesine uyularak eskiden bu aşiret, bütün kabileleriyle “Sağ kol”da, Artuşi Aşireti ise “Sol Kol”da yer alıyorlardı. Bu husus reislerinin ifadeleriyle sabittir.  Şikak Kabilesi içinde bugün “İl” tabiri hala kullanılmaktadır; “İl göçtü, il kondu” demektedirler.

Son zamanlarda Şikak bölgeleri civarındaki Kuresin adlı (Haçlılar zamanında Avrupa tarihçileri Horzum Türklerine = Harezmliler Korasmen derler: Türk Tarihi Rıza nur, C. 9) bir Türk Aşiretini himayesine almış; bunlar da dillerini kaybetmeye başlamışlardı. Bu Türkler, Şikak kabilesi kıyafetinde yaşamaya mecbur olmuşlardı. Azerbaycan şivesiyle Türkçe konuşuyorlar, Kuresinliler kendilerinin Samsun taraflarından geldiklerini söylerler. İran hududu dahilinde bulunmaktadırlar. Dördüncü fasılda görüldüğü üzere, Osmanlı Devleti mülkünü genişletirken, başıboş yaşamakta olan Türkmen aşiretleri, ona itaat etmek istemiyorlardı. Baskı neticesinde doğuya doğru kaçıyorlardı. Bunların o aralarda gelmiş olmaları akla gelmektedir.

Hulasa Şikak aşireti kabilelerinin üçte biri Halti (Yezidi) ve birisinin Türk olduklarını kabul etmesi, Rus eserlerinin Şikaklara Türk demelerine hak verdirmektedir.  Şikak Aşireti Reisi Simitko’nun 1340 (M. 1921) yılında Van’da iken, asıllarının Türk olduğunu söylediği gazetelerde yayınlanmıştı. Bu kabileler her ne kadar Şıkak adı altında toplanmakta iseler de birbirine karşı eski zamanlardan beri düşmandırlar. Syf  44-45

…Türk göçmenler bahsinde başka görünümlere şahit oluruz. Muhtelif zamanlarda buralara gelen Türk aşiretlerinin zamanla dağlı şekle girdikleri, aşiretlerin tarihi bahsinde pek açık örneklerle sunulmuştur. Türklerin bu şekle girmelerinin çeşitli sebepleri vardır. İlkin kan kardeşliği gibi vicdani ve yasa dışı sebeplerle birbirlerine yaklaşmaları, birbirini yabancı saymamaları gibi ortada bir ruh bağı bulunmasıdır. Bu bağ ünsiyetini icap ettirmektedir. Örf, adet, anane birliği, birbirinden kız alıp vermeleri, bu ünsiyeti sevgiye çevirmiştir. Syf 68

…Münasebet çoğalmış; yerlilerin zengin ve ahvale, ticarete, siyasete vakıf olması, göçmenlerin onların şivesini öğrenmeye mecbur olmasını icap ettirmiştir. Çevrenin kıyafeti, geçinme tarzı, imalatı, sanat eserleri hep birer etkin olmuştur. Türklerin muhite karşı uysallılığının birçok örneklerine şahit oldum. (Yemen’de Hucur-üş Şam’da Beni Hilal kabilesi, adından anlaşılacağı üzere, yerleşmiş Türklerden ibarettir. Aileler Bit Yüzbaşı, Bit Cerrah adı taşırlar. Sizin aslınız Türk mü? Sualine cevap olarak “Yekulune! = öyle derler” demektedirler) Türk oğlu Türk, Vanlı bir zat akrabasından Köşk Köyü’nde oturan Ali Han’ı gördüğüm zaman, tabir mazur görülsün, Kürt sanmıştım. Fakat tatlı Azerbaycan şivesiyle konuştuğu zaman hayret ettim. Bundan beş-altı sene evel değişmeye başlayan bir Türk aşireti vardır. Azerbaycanın Dilman şehri civarında otururlar; Şikak Aşiretinin tehdidi altında kendisine iltihak etmiş; papağanı, büzmelisini atarak külah ve keçe yelek giymiş ve Kuresin Aşireti adını almıştır. Tabiatıyla Kürtçe bilmezler.

Türk aslından oldukları arzedilen halktan başka Anadolu’nun başka bölgelerinde Kürtleşmiş yahut Kürt sanılan halk hakkındaki bilgiler özetle şöyledir:

1. Türk oldukları halde bugün Kürt denilen ahali:

Maraş’ın Pazarcık kısmı ve Atmalı aşireti ile Dersim havalisi.

2. Türk oldukları halde bazı yabancı seyyahların kasten Kürtler olarak tanıtmaya çalıştığı ahali pek çoktur. Hükümet ve halk, bunların Türk olduğunu bilirler. Fakat hain maksatlarla seyahat eden bazı yabancılarılar bunları kitaplarında Kürtler arasında göstermişlerdir:

– Gaziantap civarında Musa Beyliler,

– Kilis ve Antep civarında İlbeyliler,

– Okçu İzzeddinler,

– Urfa ve Antep civarlarında Torunlar,

– Sincar dağı civarında Saçlılar,

– Sincar dağı civarında Sekiz Bölüklüler,

– Amik ovasında Kırıklar,

– İslahiye merkez kazası ve civarı

– Besni’ deki yerli Türkler, Ovacıklılar

– Dersim’le Sivas arasındaki Afşarlar

– Diyarbakır’la Bitlis, Elaziğ, Ergani Vilayetlerindeki birçok kabileler.

3. Aslen Türk oldukları halde tamamıyla bölge şartlarına uyan ahali:

– Karakeçililer (Bunlar Bursa ve Silifke havalisindeki Karakeçililerin bir koludur.) Reislerin ailesine Torunlar adı verilir.

– Badilli’ler (Bey-Beydinli) Reisleri Oğuz Han’dır.

– Şadililer (Şah dilliler).

– Türkan (Türk-ler) Siverek ile Karaca Dağı arasındadırlar. Evvellileri Karakeçililerle birlikte idiler. İbrahim Paşa’nın hükmettiği zaman zorla Millilere sokulmuşlardır. Bunların şu kabileleri vardır: Baziki, Bahadırlı, Değerli, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Kiki ve Üçoklu Barazı’lerdir.

Çevre ve yaşama tarzı Türklerin Kürtleşmesine yani Dağlı olmasına sebep olduğu yukarıda arz edilmişti. Bu hususta sebep bir değildir; başka sebepler de vardır:

1- Moğollarla Türkmenler arasında Türkistan’da ve Harzem (Horzum) illerinde başlayan düşmanlık, geçimsizlik;

2- Osmanlı Devletinin Türkmen Derebeyliklerini kaldırmak teşebbüsü;

3- Osmanlı – İran rekabeti ve iki tarafında   mezhebi siyasete alet etmesi;

4- Bölge derebeylerinin imtiyazlı durumları ;

5- Hamidiye teşkilatı;

6- Dini taassub. Syf. 70

Kitabin Adı.: Van Tarihi ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler
Kitabın Yazarı.: Süleyman Sabri Paşa

Çeviren Hazırlayan: Gamze GAYEOĞLU
Basım Yılı.: 1982
Yayınevi.: Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü

Sayfa.:
Derleyen: Oktay Aslantaş

 

Hakkında khodkar

Cevaplayın

Mail adresi yayınlanmayacaktır.Gerekli alanlar işaretlenmişlerdir *

*

Yukarı ilerleyin