Eski Van tarihinde, Küresinliler hakkında şu bilgilere rastlanmaktadır: “Yakın zamanlarda Sikaklar mıntıkalarını civar Küresin adlı Türk aşiretin himayesine almış ve bunlar da Sikaklar’ın sosyal bünyesine uymağa başladılar. Bunlar Azerbaycan şivesi ile Türkçe konuşurlar ve Kürtçe bilmezlerdi. Bu Küresin Türkleri kendilerinin bir zamanlar Samsun tarafından geldiklerini söylerler. Esasen böyle bir iddiada bulunmağa mecburiyetleri olmayan İran hududu dahilinde bulunan bu adamların sözleri asılsız olmasa gerektir” (Rışvanoğlu 1978:137).
XVII.-XVIII.yy.’larda varlığı olan, Azerbaycan hanlıklarından Makı Hanlığı halkı dört ele, her el de birkaç uruğa bölünüyordu. Bunlardan yalnız Küresinler, yerleşik yaşam biçimi sürdürüyorlardı. Küresinler Karadere mahalındaki Akbulak, Muhur, Mahlemli vs. köylerde oturuyorlardı. Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyorlardı. Makı Hanlığı sınırları içinde Küresin adında bir yayla da mevcuttu (Sultanova 2002:123-128).
Günümüzde Küresinliler topluluğunun yaşadığı bilinen iki bölge mevcuttur. Bu bölgelerden ilki İran’ın kuzey-batı bölgesinde bulunan Urmiye, Hoy, Şahpur şehirleri ve bu şehirlere bağlı köylerdir. Diğer bölge ise Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan Van ve yöresidir.
Van il merkezi, il merkezine bağlı merkez köyler, Saray ilçe merkezi, Özalp ilçe merkezi, Saray ve Özalp ilçelerine bağlı bazı köylerde yaşayan Küresinliler ile yaptığımız görüşmelerde, atalarının Orta Asya ve Hazar Bölgesi’nden gelerek önce İran’ın Urmiye civarına yerleştiklerini ve uzun yıllar bu bölgede kaldıklarını ifade etmişlerdir. Daha sonraları bazı gruplar Türkiye- İran sınırından geçerek Van yöresine yerleşirler. Bazı gruplar da güneye doğru inerek Irak, Suriye taraflarından Anadolu’ya girerler. Güneye inen gruplardan bir kısmı da Irak’ta yerleşik düzene geçmişler.
Küresinliler’in tarihçesi hakkında bir rivayet; Küresinliler’in İran’dan Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Giresun iline gelip yerleştikleri, daha sonra tekrar İran’a ve oradan da son olarak Van’a döndükleri şeklindedir.
Tamamen farklı bir göç istikameti çizen başka bir rivayet de şöyledir:
“Orta Asya kökenli olmalarıyla birlikte, Küresinliler, Selçuklular Dönemi’nde Orta Anadolu’da yaşıyorlarmış. Kuraklık nedeniyle Doğu Karadeniz’e göçerek Giresun’a yerleşmişler (21 köy ahâlisi olarak). Osmanlılar Dönemi’ne kadar burada yaşamışlar. Daha sonra Osmanlı-Rus Savaşları nedeniyle, Osmanlı hakimiyetinde bulunan, şimdiki İran topraklarına göç etmişler. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Türkiye’ye göç etmişler”.
Küresinliler’in Anadolu’ya göçü toplu şekilde olmayıp, dönem dönem ve grup grup gerçekleşmiş. Yine bir rivayete göre, Küresinliler’in 1870-1880 yıllarında Anadolu’ya geçip, tekrar İran’a döndükleri de anlatılmaktadır. Anadolu’ya yerleşime yönelik göç hareketleri ise, büyük gruplar halinde ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, özellikle 1918’den sonraya rastlar.
Osmanlılar’ın Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde, Küresinliler’in yaşadıkları bölge itibariyle, Safevi Devleti ile Osmanlı Devleti arasında tampon bir konumda olduğu bilinmektedir. Bölge özellikle bu dönemde, Osmanlılar ile Safeviler arasında yaşanan olaylara ve savaşlara tanıklık etmiştir. Bu mücadelede her ne kadar bölge üzerinde hâkimiyet kurma isteğinin etkisi olsa da, mezhepsel zıtlaşmaların da büyük rolü vardır.
Bütün bu tarihsel gelişmelere rağmen, Küresinliler Türkiye’yi “anavatan” olarak kabul etmekteler. Araştırma alanında yapılan görüşmelerin sonucu, bu yargıyı doğrulamaktadır.
Küresinliler’in tarihi geçmişi ve göç serüveni, her ne kadar tam olarak aydınlatılamamış ise de, elde ettiğimiz bilgilere göre bu topluluğun bir kısmı, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında İran’dan göç ederek Van yöresine yerleşmiştir. Bu göçün Küresinliler’e göre çeşitli sebepleri bulunmaktadır.
Araştırmamız boyunca tespit ettiğimiz, göçü hazırlayan sebepleri, kaynak kişilerin ve katılımcıların anlatımlarına göre ayrıntılı olarak şöyle sıralayabiliriz:
1. Dönemin İran yönetimi, dîni yönden kendileri gibi Şii mezhebine bağlı olmayan Sünni Küresinliler’e ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaparak, kamu kurumlarında görev vermiyor, Acemler’in başlıca yerleşim birimlerinde barındırmıyor, askerliğe almıyor ve ağır vergi yükü altında eziyormuş. Aynı uygulamalar, Kürt gruplar için de geçerliymiş,
2. İran’a saldıran Ruslar’la birlikte hareket eden Ermeniler’in zulmü ve baskısı,
3. İran’ın Kotur Deresi civarında bulunan bir Kürt aşiretinin (Evdoi-Abdüvî) lideri Simko (İsmail) Ağa’nın bölgede (özellikle Hoy ve Urmiye şehirleri civarında) bir güç oluşturarak, aşiret mensupları ve bölgeden zorla toplatıp kendine bağlı oluşturduğu silahlı bir güçle
köylere baskınlar düzenlemesi, insanların canlarına ve mallarına zarar vermesi,
4. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı yıllarda, İran’daki Şiiler’in, Sünniler’e olan baskısının yoğunlaşmasıyla, Küresinliler Anadolu insanını tarih, din, mezhep ve soy bakımından kendilerine yakın gördüklerinden dolayı, Anadolu’ya göç etmeye karar vermişler,
5. Düzensiz, başıboş bir devlette yaşamak istemeyen Küresinliler, Türkiye sınırına yakın olmalarının da etkisiyle göç etmişler,
6. Bir rivayete göre; Atatürk yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduktan sonra, İran şahı ile görüşerek, İran’daki soydaş Küresinliler’in Türkiye’ye göç ettirilmelerini istemiş. Bunun üzerine İran şahı bir duyuru yaptırarak, bu topluluktan Türkiye’ye gitmek isteyenlerin göç edebileceklerini, İran’da kalmak isteyenlerin de kalabileceklerini duyurmuş. Böylece bir kısım Küresinli Türkiye’ye göç etmiş,
7. Başka bir rivayete göre de; İsmet İnönü Küresinliler’e haber göndererek, İran’dan Türkiye’ye göç etmeleri için davette bulunmuş.
Göçü hazırlayan sebeplerden, Simko Ağa’nın baskısı ve zulmü, birçok
Küresinli tarafından özellikle vurgulanarak, büyüklerinden duydukları acı dolu günler dile getiriliyor. Aynı aşiret liderinin, bölgedeki diğer gruplara da çeşitli baskılar uyguladığı anlatılıyor.
Abduvî Aşireti’nin, bölgedeki Hazeranlı, Haydarhanlı, Yezidî, Takorî, Şemsikî ve Milan aşiretleri gibi, Osmanlı’nın son dönemlerinde İttihat ve Terakki’ye bağlı Teşkilatı Mahsusa elemanlarına, İran’daki faaliyetleri (İran’daki istibdat yönetimini yıkmaya çalışan İran İnkılap Cemiyeti’ne yardım faaliyetleri) konusunda yardımcı olduğunu biliyoruz. Yine Avduvî Aşireti’nin lideri Simko Ağa, 600 kişilik silahlı kuvvetle, o dönemde bölgede etkin bir güce sahip (Yalçın 2003:59,60).
Küresinli topluluğu kendi göç hareketlerini (İran’dan Türkiye’ye) farklı ülkeler,coğrafyalar arasında yapılan bir göç şekli olarak görmüyor. Göçten önceki yerleşim ve idâri şartlar, Küresinliler’ce şöyle ifade ediliyor:
“Anadolu toprakları ve göçten önce yaşadığımız İran toprakları, uzun bir süre Selçuklu ve Osmanlı egemenlikleri altında kalmış. O günlerde iki bölge arasında herhangi bir sınır yokmuş. Dolayısıyla bizler Anadolu’daki halktan farklı değiliz, aynı milletin üyesiyiz. Gelişen tarihi olaylar sonucu, Anadolu ile aramızda sınır oluştu. Ortak kültürümüz açısından, oluşan bu sınırın fazla bir önemi yok. Sınırın her iki tarafındaki insanlar aynı topluma ve kültüre bağlı insanlardır”.
Küresinliler, İran’da yaşadıkları toprakların tarıma elverişli ve verimli olduğunu belirtiyorlar. Yalnız, Anadolu’ya göçten önce, hem topraktan alınan ürün eşkıya baskınları sonucunda talan ediliyormuş, hem de İran’daki devlet rejimi sebebiyle ürünün yarısı vergi adı altında toplanıyormuş. Dolayısıyla Küresinliler, hem bölgede devlet hakimiyetsizliği nedeniyle oluşan aşiret güçleri, hem de İran yönetimini elinde bulunduran Acemler tarafından baskılara maruz kalıyorlarmış.
İran’daki ağır yaşam koşulları ve Anadolu’ya göç olayına tanıklık eden Küresinliler’den merhum Molla Bozo, bir şiirinde, yaşanan o günlere şöyle değinmiş:
Felek sana neylemişdim
Bağrım başını kan eyledin
Bir yandan evim dağıttın
Bir yandan yardan eyledin
Sineme çekmişsin dağı
Bülbülsüz neyliyim bağı
Ömrümüzün bu son çağı
Gözyaşım umman eyledin
Dağıtdı mülkü malımı
Gurbete saldın yolumu
Gocatdın bükdün belimi
Haksız bir divan eyledin
Dağıtdın malı devleti
İskanım kıldın gurbeti
Çekmedim senden minneti
Katlime ferman eyledin
Gah kaldırıp indirirsin
Dost düşmana güldürürsün
Zindanlara saldırırsın
Yusuf’u Kenan eyledin
Şükür olsun sana Tanrım
Atdım gırığ geldi zarım
Gapımdaki hızmetkarım
Başımda sultan eyledin
Gazze’de ağlıyor kan
Felek yine oldu düşman
Keşki dönseydi bu zaman
Möhtaci bir nâr eyledi
Küresinliler ve Kuzey İran’da yaşayan diğer Türkler hakkında, yapılan tarihi ve kültürel araştırmalar çok sınırlıdır. Ancak söz konusu bölge ile ilgili, Cevad Heyet, Emre Bayır ve Yaşar Kalafat gibi bilim adamı ve araştırmacıların çeşitli araştırma ve makaleleri mevcuttur.
Bütün bunlara rağmen, Küresinliler’in tarihçesi ve Anadolu’ya göçü hakkındaki birçok bilgi, sözel anlatımlardan ibarettir. Lâkin Küresinliler’in anlatımlarındaki tarihsel bilgiler, söz konusu topluluğun ve içinde yaşadıkları coğrafi bölgenin tarihsel, toplumsal ve kültürel yönüne ışık tutacaktır.
Kültürel antropologlar devlet biçimlenişini tarihsel, etno-tarihsel ve etnografik verilerin ışığında incelerler. Bilindiği üzere, etno-tarih bir kültürün geçmişinin içerden ve dışardan sözlü ve yazılı anlatımlarını kapsar. Yalnız sözel gelenekler (bir kültürün kendi geçmişine ilişkin anlatısı), tarihin yeniden inşasında risklidir. Her toplumda mevcut gerçeklikler anıları etkiler. Tarih genellikle çeşitli nedenlerden dolayı çeşitli tarzlarda kurgulaştırılır. Yine de sözel tarihler genellikle yararlı tarihsel veriler içermektedir (Kottak 2002:334,335).
Çeşitli sebeplerden dolayı Birinci Dünya Savaşı sonrası, Küresinliler ile birlikte bazı Şiî Azeri grupları da Anadolu’ya göç etmiş, Şiî Azeriler’in büyük kısmı Kars ve Iğdır yörelerine yerleşmişler.
İran’daki tüm varlıklarını bırakarak zor şartlar altında sınırı geçip Anadolu’ya ulaşan Küresinliler, Van yöresine gelirler. Dönemin (1929-1931) Van valisi Bekir Sami Bey, muhacir konumunda olan Küresinliler’e devletin bilgisi dahilinde, yeni yerleşim arazileri tahsis eder. Zaten Ermeniler’in Van’dan ayrılmaları sebebiyle birçok yerleşim merkezi boşalmış durumdadır. Böylece Küresinliler il merkezinde veya köylerde, arzu ettikleri yerlerde yerleşim imkanına kavuşurlar.
Küresinliler’in Anadolu’ya göçü ile ilgili yazılı kaynaklardaki sınırlı bilgilerden; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınlarından Van Kütüğü’nde şu bilgiye rastlamaktayız: “ Türk askerinin Van’a girip ortalığı sükûnete kavuşturmasıyla Kuzey İran’da bulunan Azeri Türkleri’nin bir kısmı da Van’a getirilip değişik yerlere yerleştirildikten sonra, bu insanlar Van’ın ahalisiyle kaynaşarak bir bütünlük sağlamışlardır. Bu da zaten Azeri Türkçesi’nin hâkimiyeti altında bulunan bölge ağzının değişmeden varlığını devam ettirmesini sağlamıştır” (1993:260).
Topluluk üyeleri, Anadolu’ya göç etmelerinde ve göçten sonraki dönemde kendilerine yapılan yardımlarda, Atatürk’ün büyük rolü olduğuna inanmaktalar. Bu yargılarını da aile büyüklerinden duydukları tarihi olaylara ve gelişmelere dayandırmaktalar. Nitekim çoğu Küresinliler, o günleri şöyle dile getirmekteler:
“İran’daki çeşitli sorunlar nedeniyle, anavatan olarak kabul ettiğimiz Anadolu’ya göç ettik. Anadolu’ya Atatürk döneminde geldik. Küresinliler köken olarak Türk olduğu için, Atatürk Türkiyesi bizi kabul ederek hiçbir haktan mahrum bırakmadı. Arazi, ev, hayvan ve ekim için tohum verildi. Hatta evlerimizi yapmak için malzeme bile verildi. Atatürk’ün Küresinliler’e yaptığı iyilikler haddinden fazladır. Göç ile geldiğimizde, istediğimiz yerleşim birimlerine yerleştirildik”.
Bu bilgi, Küresinliler’in anlatımlarındaki, “yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkililerince yapılan göç daveti” ifadelerini akla getirmektedir. Buna göre, söz konusu topluluğun göç nedenlerini, elimizde olan bilgilere göre başlıca üç grupta toplayabiliriz:
2. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkililerince yapılan yerleşim daveti nedeniyle,
Küresinliler Örneğinde Kültürel Kimlik
Yüksek Lisans Tez