Bir kuzu kesip kızarttırır; kuzunun büyüklüğünde bir de köpek buldurur. Onu da kesip kızarttırır. Her ikisini de tepsiye koyup elçisi vasıtası ile Kale’ye gönderir.
Elçi, Gazi’nin huzuruna çıkıp Şah Abbas’ın hediye getirdiğini söyler. Abdurrahman Gazi hediyeleri kabul eder. Tepsi üzerinde duran parçalardan kuzuya ait olanını alır, diğerini işaret ederek:
“Bunu da Şahınıza götürün ” der. Elçi, onu da almasını ısrar edince, Gazi, tepside duran köpek etine yüksek sesle: “Oştt!” der. Köpek hemen canlanır, eski haline gelir, havlayarak kaçmaya başlar.
Geri dönen elçi, olanları Şah Abbas’a anlatır. Şah Abbas, Abdurrahman Gazi’nin ermiş olduğuna kanaat getirir ve Van Kalesi’ni almaktan vazgeçer. Zira, içinde böyle ulu bir zâtın bulunduğu kaleyi almak gerçekten zor olacaktır. Bu durum karşısında Şah Abbas:
Bu arada, Kale’yi bir türlü teslim alamayan Şah Abbas’ın askerlerinin canları sıkılmaya başlar. Şah Abbas bunun da çaresini bulur. Karargâh kurduğu bölgede askerlerine bağ bahçe diktirir. Kurduğu bağın adını da “Şahlar Bağı” koyar. Muhasara altında tutulan Kale’de açlık artmakta, teslim olma söylentileri gittikçe yayılmaktadır.
“Şahım, daha evvel gelmem gerekirdi; ancak düğünlerden, davetlerden bir türlü fırsat bulamadım, kusura kalma” der.
….
Mevlüt Okayer’den 1975 ,
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun “101 Anadolu Efsanesi”