Ana Sayfa / Haberler / Güncel / Küresünniler 33 Kurşun Olayı 3
Küresünniler 33 Kurşun Olayı 3

Küresünniler 33 Kurşun Olayı 3

b-İHBAR GELENEĞİNİN MEŞRULAŞMASI:“Bizi Küresinler İhbar Etti”

Çalışmada çıkan belirgin sonuçlardan birisi de “ihbar geleneğinin meşrulaştırılması” idi. Öyle ki, köylüler hemen, “İhbarcıyı bul bize. Adını sen bilirsin, araştırmacısın, adını ver” diyorlardı. Çalışmanın daha ileri bir aşamasında “ihbar geleneği’ne ilişkin bu meşrulaşma biçimleri, yakınmalar ve sonuçlar ortaya çıkmaya başlayınca; araştırma boyunca yoğunlaşılan grup sorulardan birisi de bu oldu. “Neden ve nasıl ihbar mekanizması işletilmiş ve kimlerin kazanımları ile sonuçlanmıştır?” 33 Kurşun olayı aslında baştan sona bir ihbar mekanizması ve alt-çatışma kalıplarının üste çıkarılmadan halli üzerine kuruludur. Beşikçi, olayı, TBMM görüşme raporları ve Tutanak Dergileri’ne dayanarak, Dr Yüzbaşı Raşit Ersezer’in ifadesinde geçtiği şekilde anlatmaktadır. Buna göre, 33 kurşunu oluşturan asıl sebepler, Milan Aşireti ile Memikan aşireti arasındaki bir hayvan kaçırma anlaşmazlığından çıkmış ve ihbar sonucu durum buraya kadar gelmiştir. Milan aşiret reisi Muhemmedi Misdo, kendi köylüsünü ‘satmış’tır, zira aslında bir Türk ajanı, bir haindir (Beşikçi, 1992, 27,40, 31; Göktaş, H., 1991b, 63-67). Aslan’a göre ise olayın başlatıcısı, bizzat sınır kaçakçılığını kendisi yapan ve gözyuman, teşvik eden

sınırdaki taburlar ve askerlerdir. Aslan, bir mahkeme kaydına dayanarak şu tespiti yapmaktadır: İran’a mal kaçırma ve orada da aynı şekilde çalışma, davranma olaylarının hepsi de 226. Alay ve 2. Sınır tabur (Saray tabur)’u inisiyatifinde gerçekleşiyordu”. (Aslan, G., 1989, 20) Her iki yazarın da tespitlerinde ortak olan bir nokta ilginçtir: 33 Kurşun olayı her dönem ve durum için dönüştürülerek okunabilmekte, bu yolla gerçeğin kurgusu bir kez daha yapılabilmektedir.

Gerçekte de, gerçeğin bütünü olmaksızın sosyal okumaları politik olarak dönüştürmek olanaklıdır: Milan ile Memikan aşiretleri arasında dönemlerine ait bir çatışma gerçekten de vardır. Milan içinden de ihbar edenler olduğunu Ali İhsan Bey de doğrulamaktadır: Bizden de vardı ihbarcı diğerlerinden de, dinsizler vardı”. Bundan başka, sınırın çizildiği ve yükseldiği ilk andan bu yana, askeriye içinde, sınır taburlarından, çeşitli yargılamalar da vardır. ‘Milan’ın dostu düşmanı kimdir?’ sorusunun yanıtı; “Dönemine göre değişir” dir.

Ancak tek tek tarihçe sorulduğunda Milan’ın geçmişte ve şimdi de bu geçmişle ilintilenerek zaman zaman çatıştığı sosyal gruplar olarak Şemsikan, Takuri, Pinyanişi, Mikuri, Memikan ve Küresinlerin adı verilmektedir. Şemsikan ile çatışma göçer dönemlere, Taküri, Pinyanişi ve Mikuri ile çatışma Ağrı İsyanı dönemlerine, Memikanla çatışma Cumhuriyetten sonra 1940lara ve Küresinlerle çatışma, hem çok daha eski dönemlere, hem de daha yeni dönemlere 1950 ve sonrasına aittir. Burada köylünün zihinsel olarak her yeni döneme uygun ötekileştirmesini kimin için yaptığı, devlet/merkez ile kurgusunu yeniden nasıl kurduğu önemlidir. Ve asıl olarak, bu kurgunun köylünün zihninde bıraktığı izler önemlidir.

Osmanlı’nın yönetme ve devlet geleneği olarak tarafları kendi yanına çekme politikalarından en belirgini ‘birbirine düşürme’ ve ‘ihbar mekanizmasının canlı tutulması’dır. Çalışma sonuçlarında, ‘taraf olma’ ve ‘taraf tutma’nın bir merkez politikası olarak işlemesinin de bir sonucu olarak; köylünün zihninde ve kendi socius’unda ‘ihbar edenin haklılaştığı, en azından her dönem kazandığı’ düşüncesinin izini bıraktığını gördük.

Köylülerin ve Milan A iret Reisinin geçmi te ve imdi ş ş ş gösterdiği hedef bu kurgu ile birlikte de yeniden farklılaşabilmektedir. Bu kurgu, örneğin “Bizde mülteci geçirme olmaz onlar Şemsikanlardan olur” ya da “Bize toz, beyaz, anamızın nikahı gibidir. Ama onlara [Yüksekova/Başkale için] analarının ak sütü gibidir” ya da “Bizim burada kazancımız mazotadır, afyon olmaz, silah olmaz” cümleleri, sosyal içinde ötekileştirmeleri ve bunu da çeşitli iktidar alanlarında hangi unsuru öne çıkararak göstermek istedikleriyle biçimlenmektedir. Ardından gerçek tedirginliğin alt söylemi ortaya çıkmaktadır: “Nerde bir namussuz varsa o ihbar eder. Bizim köyde de vardır, hem kaçakçılık yapıyorlar hem

ihbarcılık“, “…Köyünden aldı. [Bu olayda suçlananlar bir Küresinli köyüdür] Dedi ki ‘Van’a götüreceğiz. 27.000 dolar aldı. Parayı aldı ihbar verdi hemen. Bir grup PKK diyor. Adamları helikopter ile taradılar. 9 kişi öldü. Derken kadının birisi başörtüsünü çıkarıp sallıyor.

Bakıyorlar aşağıdakiler terör değil kadın, çoluk çocuk.” “Gene bizim millet yaptı, ihbar ettiler”…” “Birbirlerine iftira ettiler”; “Na kaçakçılardı?! Hepsi zengin idi, sayılı isimlerdi… İsmen aldılar…Tabii doğru adam pek yoktur” [Sırımlı ve Değirmigöl Görüşmelerinden] ibareleri, ihbar geleneğinin ve bunun işlediğine dair bir inancın ipuçlarını vermektedir.  “Düşmanlık yoktu, dava sığır idi…Kaymakam, bak O Ermeniydi…”, “İhbar edenler imansızlık yaptıifadelerinde Ermenilik ve imansızlık vurguları öndedir.

Köylülerin ihbarın kim tarafından yapıldığına ilişkin ifadeleri farklıdır ancak yine de bu ifadeler, konuşulanın hangi döneme ait bir suçlama yaptığının da ipuçlarını vermektedir:

Örneğin köyden fazla çıkmayan yaşlılar eski dönemde düşman olanın adını ihbarcı olarak verirlerken (Şemsikan aşireti var, bak onlar zaten pistir”); aşiret içinde daha çok sözü geçenler ve yeni dönem politik hareketliliğinden haberli olanlar, dolayısı ile merkezi iktidar iddialarına daha yakın olanlar (lider-önde gelen) yeni dönem ötelenenin adını ihbarcı olarak anmaktadırlar: Bizi Küresinler ihbar etti!”. Küresinler kimdir? Küresinler, Kürtler tarafından Türk-Sunni olarak nitelendirilmekte ve İran’da da 50-60 köyü olup bu tarafta da 50-60 köyü olan ağasız bir aşiret yapısı olarak anlatılmaktadır. Kaynak Yayınlarının bastığı ve Genel Kurmay’a ait olduğu iddia edilen yazılarda ise, Küresinler: 4700 nüfuslu, dili Kürtçe (Kırmanç) ve Türkçe olan bir aşiret olarak geçmektedir. “Mezhebi: Şafii, Reisi: 1)Maksut oğlu Yemen (Emin), Erçek Bucağı, Arıtoprak köyü; 2) Hüseyin İsa, Ermişler köyü,…Düşünceler: İsyana katılmamışlardır. Yurdumuza bağlıdır. İran’lı Erdoğan Ağa’yı reis olarak tanırlar (Aşiretler Raporu, 1998, 347-8.)

Süleyman Sabri Paşa’nın 1921-1926 arasında Ağrı’da 7. Aşiret Süvari Tümen komutanlığı sırasında yazdığı ‘Van Tarihi’nde: “Son zamanlarda Şikaklar, bölgeleri civarındaki Kuresin adlı (Haçlılar zamanında Avrupa tarihçileri Horzum Türklerine= Haremlilere Korasmen derler… Kuresinliler kendilerinin Samsun taraflarından geldiklerini söylerler. İran hududu dahilinde bulunmaktadırlar“(Süleyman Sabri Paşa, 1982, 45) ve bir başka yerde de, “Bundan beş-altı sene evvel değişmeye başlayan bir Türk aşireti vardır” der. “Azerbaycan’da Dilman Şehri civarında otururlar; Şikak Aşiretinin tehdidi altında kendisine iltihak etmiş; papağını büzmelisini atarak külah ve keçe yelek giymiş ve Küresin Aşireti adını almıştır. Tabiatıyla Kürtçe bilmezler” (1982, 69.) diyerek; aslında Küresinlerin, dolayısıyla yöredeki pek çok aşiretin de, Türk olduklarını kanıtlamaya çalışır.

Küresinler ise kendilerini şöyle tarif ediyorlar: “Çaldıran ve Başkale’de akrabalarımız var. Kuresinli sünniler Türkiye’de, Kuresinli Şiiler İran’da. Urmiye tarafından akrabalarımız var ama çok gerideler. Damlacık [Raşik]-Akspi, Aşağı Tulgalı [Ahrok Jer], Yukarı Tulgalı [Ahrok Jor], Aşağı Sağmallı [Noşar], Koçkıran, Oymaklı, Bakışık [Azverk], Roşar’ın yarısı, Sırımlı, Velican, Başkale, Teyseren, Çaldıran tarafında 10-15 köy. Bizimdir. Aşiretçilik yok. 40-50 yıl önce Aşağı Tulgalı‘dan Hüseyin Bey ağa imiş. Yukarı Tulgalı‘da akrabalarımız var. Daha önce bu köy Çaldıran’daydı. Yukarı Sağmallı‘daydı. Dedem bu köyü aldı geldi, yerleştiler. Devlet tarafından verildi. Babası muhtarmış, benim amcaya vermiş muhtarlığı o da vefat edince bu adı almış”[Damlacık (Raşik-Reşko-Akspi)köyü

görüşmelerinden] 1952 de Yukarı Tulgalının bir mahallesi idi. [Bu köye] 1959’da yerleşildi …Simko Ağa bunlara [Küresinler] çok baskı uygulamış, bunlar İranı tutmuşlar. Bir kısmı bu tarafa kaçmış…. Kur-hessinen: Kuresinli-Hessinnin, Hasanın oğlu demek…. Biz sünniyiz, Kürdüz ama sünniyiz. şafii değiliz…1920 lerde gelinmiş. Dileman [Şapur] Kotur tarafına gelmişler.

İran bunları Acemlerle dövüştürünce gelinmiş yerleşilmiş. Ondan önce bu köy boştu. Devlet yerleştirmiş. Kuresinlilerin bir kısmı Milan içinde kalmış. Biz Kuresinli Kürtlerdeniz. Acem Küresinler Şapur’dalar” [Damlacık Köyü Küresinli görüşmesi]. Öte yandan bu kaçış ve gelişlerin öyküleri, aşiret dışındaki Kürtler tarafından doğrulanmamaktadır. “Bir kısmı toplama bir kısmı Acem…Bizim millet Acemi hiç sevmez

Bunlar Simko Ağa’ya çok biat vermişler zorla, sonra Simko Ağa yenilince devlet bunları toplamış, birkaç ev vermişBunlar kim güçlü ise ondan yana olurlar...Özalpliler tüm Van içinde özellikle Başkaleliler tarafından ispiyon olarak bilinirler [Özalp İlçe içi Kürt görüşmeleri] Küresinlerin kendilerini anlatımında devletten yana olmak ve böylece taltif edilmiş olmak öne çıkıyor: Sünniliğin özellikle vurgulanması, daha önce de aktarılan ‘müslüman olmak’ telaşının bir sonucudur. Burada özellikle dikkati çeken bir ibare: “Biz sünniyiz, Kürdüz ama sünniyiz. şafii değiliz” ibaresidir. Şafiilik sunniliğinbir alt koludur ve aslında burada sanki Küresinler bu durumu bilmiyorlarmış ya da yanlış biliyorlarmış gibi bir anlam çıkabilir. Oysa gerçek durum, altta yatan çığlık başka bir yere gönderme yapıyor: Son dönem Kürt milliyetçiliğinin en önemli göstergeleri olarak ‘Kırmanç, Şafii ve Bohtanlı olmak’ öne çıkarılmaktadır.

Küresinler, işte burada şafii olmadıklarını vurgularken, Kürt olduklarını ama Kürt milliyetçisi olmadıklarını söylemeye çalışmaktadırlar. Ötelenme ile başa çıkmanın biçimleri olarak, Biz yerleştiğimizde bu köy boşmuş“,”Bizi devlet yerleştirdi” ya da “Küresinlerin bir kısmı Milan içinde kalmışibarelerine dikkat edilmelidir. Milan tarafından bu öykü tam bir tersinlemeyle, Küresinlerin boş buldukları köyleri işgal ettiğiolarak anlatılmaktadır. “Simko Ağa ile işbirliği yapıp yapmamayagelince; Küresinlerin devlete bağlılıklarının -ya da böyle suçlanmalarının- asıl nedeni ortaya çıkmaktadır. “Acemler devlete herzaman daha yakın oldular [Sırımlı Köyü görüşmesi].Ali İhsan Bey, “Küresinler h(x)ulamdı [bir tür yanaşma-kahya/köle arası]diyor.

“Ama Küresinli milleti mezheplerine çok sahip, hangi dilden konuşsalar da, imamları da sünnidir” [Ali İhsan Bey ile görüşme] Son dönemin Kürt milliyetçiliğinin kurgularını oluşturan söylemlerden birisi olarak, Acem-Kürt çatışmasında Göktaş’ın anlatıları önemlidir. Göktaş, Mehabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluş öyküsünde, Acem’lerin yerini ‘ötelenen’de kurguluyor: “Azeriler, Kürtlerin kendi ülke sınırlarını çizmek istemelerini bir türlü kabullenmek istemiyorlardı. Bu nedenle de Azeriler, Kürtlerin de söz sahibi olmak istediği çeşitli bölgeleri ve kentleri tek tek işgal etmeye başlamışlardı. Böylece, Hoy, Rizaiye ve Meyanduwab kentleri tek tek ele geçirildi. Kürtler, bu üç kentin tamamında olmasa bile belirli bölgelerinde egemenlik hakkı olduğunu ileri sürüyordu” (Göktaş, H., 1991b, 38.)

Türkdoğan ise Küresinleri Kasımoğlu cemaati olarak başlıklandırmaktadır. Ona göre Küresinler bir sünni Azeri topluluğudur ve “Kür Farsça’da çok anlamına geliyormuş. Zaten kendileri de İran’dan kalabalıklar halinde buralara göç etmişler. Bu ayrılık, daha ziyade İran’ın Sünni olan bu grubu Şiileştirme emellerine olan tepkiden kaynaklanmıştır…

Kasımoğlu Küresinleri Van yöresinde milli duyguları yüksek, Türk olmakla gurur duyan bir grubu oluşturmaktadır. İfadelerine göre, Küresinler arasında PKK ve teröre katılan tek kişi mevcut değildir. Şamil Efendi bunu iftiharla söylüyor: ‘Biz Türküz ve Türk olmakla da iftihar duyuyoruz. PKK’ya ve Kürtçü eğilimlere de sonuna kadar karşıyız” (Türkdoğan, O., 1998, 43.) Küresinlerin, 1994’de Türkdoğan’a verdikleri bu izahat da, o dönemde ötekileştirilmeye nasıl karşı çıkıldığının bir göstergesi sayılabilir.

Küresinlerin önde gelenlerinden imdiye ait ş anlatım da şöyledir: “Büyük miktarda Kuresinli göçü olmuştu. Ayrıldılar. Devlet yanlısı sayılırlar. Saray içinde sürekli Kürtler gelip yerleşiyorlar. Hala da o göç sürer. Saraydan her ay 3-4 aile(Küresinli) ayrılıyor. Bu Van’dan da oluyor..Azerbaycan’dan İran’a gelinmiş. Hoy ve çevresine yerleşilmiş. Oradan da Kürtlerle, Farslar araındaki ikilemden dolayı buraya geçmek zorunda kalmışlar. Simko Ağaya amcam askerlik yapmış. 1928-9 yılları. 1932’lerde gelinmiş. Simko’dan kaçıp gelinmişGeldiklerinde Ermeniler varmış. Ama kaçmışlar. Bir aile de buradan kaçarken babamgile yerleşmiş-5-6 ay kalmışlar. Çeşmelerin hepsi Ermenilerin , Saray-Serav’dan gelme ‘Çok su olan yer, subaşı‘ demek. 40 a yakın kehriz [su deposu ve kanalları] var. Hepsi Ermenilerindir. Kuresinliler devlet tarafından kullanılmış. Yani Kuresinliler geldiğinde devlet buradaki ağalara karşı…Kuresinlileri o nedenle sevmezler…Kürtlerle olan ilişkiler de daha çok Kürtçe bilmeyle ilgili…Babamla gelinen yerler Hındıgan köyü imiş…Sırf Kuresinli köyleri var. Şahmeyerli olanlar da saf kalmışlar. Hiç Kürtçe bilmeyenler vardı onlar arasında.

Kuresinlilerin olduğu yerler içerde olan yerler. Zaten korunmaya gerek yoktur. Geçmişte ağalar burada çok etkin olamadılar. Şahveret Aslan’a da hiç bir şey yapılamadı. Eceliyle öldü” [Özalp İlçe içi Küresinli önde gelenleriyle görüşme] Bu ifade, herşeyden önce, ötelenenin kendisini merkeze ne kadar yakın kılmaya çalıştığının bir ifadesidir. “Ağalara karşı Küresinlerve “devletten yana olmaksürekli vurgulanmaktadır.

Türkdoğan’ın alıntılarında ise bu, “Türk ve Azeri olmak” ve “PKK karşıtı olmak” ifadelerinde görülür. Simko’dan kaçıp gelinmişolmak ise önemli bir vurgudur. Bu durumda Simko Ağa’ya biat etmemiş olmak, reyet (reaya-çoğulu) olmak anlamına mı gelmektedir? (van Bruinessen, M., 131) Nikitin, 1768’de Nahcevan Hanlığı reayasının ve göçebelerinin KerimHan Zend’e sundukları bir mektupta, ‘kendilerinin xolam (golâm-ev kölesi) olmaktan korunmalarını‘ istediğini anlatır. “Golâm olan, ya babadan geçme ya parayla alınmış, ya da yabancı biri olur. Fakat Nahcevan köylülerinin (rayet) ve

göçebelerinin (ilât) golâm haline getirilmemesi gerekir. Dolayısı ile Küresinler reyettirler: “Minorsky ağaların fatihler, reyetlerinse başka bir ırk olduğu görüşünü paylaşmaktadır.

Zaten bu iki tipi birbirine karıştırmak mümkün değildir. Örneğin, daha sonra gelen Şekkakların eski yerli halka egemen oldukları Kotur(Kutur), Somay gibi yerlerde görüldüğü üzere, bu gerçek tarihsel olarak defalarca ortaya konmuştur”. (Nikitin, B. 1991, 224) Şimdi hafızalarda ‘Simko Ağa’ya biat etmeyenler’ olarak damgalanmış ve reaya döneminin izlerini süren Küresinler; bu izin belli belirsiz sonuçlarını da taşımaktadırlar. Bu izi daha da eskiye taşırsak; Küresinlerin bize daha eski bir geçmişi hatırlatmaya çalıştığını görebiliriz: “1514’de Osmanlı kendi egemenliğini sağlamak için; Anadolu’daki Türkmen varlığına karşı Kürt Aşiretlerini hatta İdris Bitlisi’yi aracı olarak kullanmıştır” (İnalcık, H., 1999, 68).

Bütün görüşmelerden çıkan sonuç ise her iki grubun da “ihbarın gelenekselleşmesi”ne ilişkin ortak kaygılarıdır: “Eski hayvancılık biraz zor, sınır yasak bölge, izin verilmiyor. Ama şimdi hadi gel senle gidelim, 20 adam İran’a gitsek, karakolun haberi olmaz, Yine içimizden çıkıyor ihbardiyor Milanlılar, Küresinler de aynı dertten yakınıyor: “Asıl derdimiz ihbar, biz herşeyi yaparız ama içimizden işbirlikçiler, bir de ihbar olmasa!.. Sınır köyleri bırakmıyor ki gidelim” [Sınırdan mazot vb. kaçak getirme için] Milanlılar, asıl suçu ihbar edene yükleme eğilimdeler: “Sen ihbar ediyorsun, o da asker! Kurşun da bilmez ki gelen temiz midir, kaçak mıdır?”.

KİM KONUŞUYOR:

‘Kim’ konuşuyor? Yeryüzünün lanetlileri olmanın, yani bastırılmış bir zihinle sömürgeciliğe karşı koymanın bilincine vardığımızda; bu yaralı bilincin (Shayegan, D., 1991) asla kolektif bir bilinç patlamasına dönüşemeyeceğini de idrak ettik. Spivak, “Madun (subaltern) hakikaten konuşabilir mi?” diye sorarken cevabını da veriyordu “Hayır! Yapılandırılmış ideolojik alandan s yr lamazlar” (Spivak, G. C., 2000) Bast r ı ı ı ılmış zihnin, ancak bir çığlıkla konuşabileceğini ve belki de bu çığlığın ancak çok uzun dinlemeler sonucu anlaşılabileceğini, pek çok yazar gösterdi. Yine de sormak gerekiyor: Kim konuşuyor! Bu sorunun cevapları Laclau’dan Spivak’a, Connerton’dan Hall’a oradan da Adorno’ya taşındı. Bugün geçmişle hesaplaşmanın çeşitli biçimleri klasik liberalizmden, sağ laisistlere oradan liberal sol’a ve yeni Osmanlılardan yeni sol’a dek pek çok veçhelerde yeniden değerlendiriliyor.

Milan konuştuğunda, ‘kim‘ konuşuyor? Sırımlı ve Değirmiköy’de ailelerinden kayıpları olanlar mı? Bu kayıpların acıları ile yaşayanların anlatıları ile aşiret reisinin anlatıları sınıfsal olarak aynı zeminde değildir. Aşiretin üyelerinin kendilerini var kılabilme ve sadece hayatlarını sessizce sürdürebilme çabaları ile, çeşitli sağ partilerden adaylıklarını koymuş olan reislerinin var kalabilme çabası aynı çıkar düzleminde değerlendirilemez. Stuart Hall, tüm konuşanların yaşamsal alanları ve sınıfsal güç dengelerini izlemek gerektiğini vurgular. Milan’ın hatıratını izlemede ve öteki olmaktan kaçmaya çalışma halinde daha eski bir hafızayı canlandırma isteği de olabilir. (İnalcık, H., 1999, 68) Milan’ın aşiret reisinin gönderme yaptığı hemen tüm atıflar; “İsyancı olmamak, Hamidiye Alayları, Abdülhamit ve Cumhuriyete sadakat, Türkmen-Azerileri aşağılamak” gibi, aslında daha eski geçmişle bir kapitone noktası kurmaya da yöneliktir. Öte yandan aşiretin reisi başka bir kapitone noktası daha gösterir: “Erkeksi öğelerle beslenmiş bir Kürt milliyetçiliği ve Milan’ın soyunun köklülüğü” gibi öğeler, şimdilerde, belli belirsiz yeni dengelere doğru gidilebileceğinin; bu dengelerin de eskiden olduğu gibi güç ve iktidar ile çizildiğinin bilincinde olmanın ipuçlarıdır.

Küresinli konuştuğunda ‘kim’ konuşuyor? Geçmişi ve şimdiyi belli belirsiz bilen ve aşiret ya da ağalık gibi bir sistemin geçmişte de dışında kalmış olan reyet, Cumhuriyetle bağının kendisine ne güç ne de iktidar getirmediğinin kısmen bilincindedir. Simko Ağa döneminin ve sonra da son dönem PKK kalkışmasındaki yararlılıklarının, üzerine basa basa vurgulanmasının nedeni, bu yanaşma ve hatırlatma çabalarıdır.

Doğru bir deyişle, topraksızlığın daha alttaki biçimlerinin, aşiret ve ağalığın içinde olmaksızın Cumhuriyette de var olamaması, geçmişte hep alta düşmüş olmanın Cumhuriyetle de ortadan kalkmamış olması; reyeti şimdi, hep gördüğü “Ben sizdenim” çığlığına doğru itmektedir. Reyet, son dönemde, eski kapitonelerini bildiği usulden yeniden kurmaya çalışmaktadır.

Buraya kadarki çözümlemeler, bir casus masalı ya da “olması gereken olur” gözüyle okunmuşsa, bir soluklanıp, toplumsal sorumluluk üzerinde yeniden düşünmemiz gerekir: Sosyal yapıyı sarmalayan güç ve çıkar ilişkileri, yalnızca “rasyonel hesaplar” çerçevesinde ele alınamaz. Onların rasyonel sonuçları, kimlik oluşumuna etkileri ve sosyal hafızaya kayıtlı izleri vardır. Bu nedenle ne mikro/kronolojik açıklamalar ne de makro/akronik açıklamalar bize sosyal yapının bütünlüğünü gösterebilir. Bu iki düzlem etkileşimli ve diakronik bir tarzda ele alınmalı, rasyonel olanla (güç ve çıkar hesapları) irrasyonel olanın (kimlik ve hafıza) birbirlerini nasıl dönüştürdükleri izlenmelidir.

3-3

KAYNAKÇA

*Ahmed Arif (2001), Hasretinden Prangalar Eskittim. Cem Yay., İstanbul.

*Anderson, B. (1991), Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of

Nationalism, Verso, London.

*Andrews, P.A., (1989), Ethnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden, Dr.Ludwig Reichert Verlag.

*Aslan, G., (1989), Yas Tutan Tarih, 33 Kurşun, Pencere Yay.

*Aşiretler Raporu, (1998), Kaynak Yay.

*Aytar, O., (1992), Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, Medya Güneşi Yay.

*Balbal, M., (2002), Ararat’taki Esir Generalden Kan Çiçekleri, Doz Yay.

*Bell, D., (2003), “Mit Alanları: Hafıza, Mitoloji ve Ulusal Kimlik”, Humarite, 3, İstanbul, 193-215.

*Beşikçi, İ., (1992), Orgeneral Muğlalı Olayı, 33 Kurşun, Yurt Yay.

*Chatterjee, P., (2002), Ulus ve Parçaları, İletişim Yay., İstanbul, s: 20.

*Emerson, C, (2002), “Beyond the Cutting Edge, Bakhtin at 107” (Book Rev.) The Russian Review 61, October 2002, s: 618-22.

*Esengin, K., (1974a) “Orgeneral Muğlalı Olayı” 28 Ocak 1974, Milliyet

*Esengin, K., (1974b), “Orgeneral Muğlalı Olayı; 33 Kişinin Ölümü, Yenilik Basımevi, İstanbul.

*Fanon, F., (tarihsiz), Yeryüzünün Lanetlileri, Birleşik Yay., İstanbul.

*Freund, J., 1997, “Max Weber Zamanında Alman Sosyolojisi”, (içinde) Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, (der.)T Bottomore& N.Nisbet, Ayraç Yay.,s: 157-193.

*Göktaş, H., (1991a), Kürtler I, İsyan-Tenkil, Alan Yay.

*Göktaş, H., (1991b), Kürtler II, Mehabad’dan 12 Eylül’e, Alan Yay.

*İnalcık, H., (1999), “Doğu Anadolu Tarihine Toplu Bir Bakış“, Sosyal Bilimler Kavşağında Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Van Valiliği Yay.

*Karabekir, K., (1995) Kürt Meselesi, Emre Yay.

*Lieblich- A & Tuval-Mashiach,R ; Zilber, T., (1998), Narrative Research Reading: Analysis and Interpretations, Sage Publ. Applied Social Research Methods, v. 47.

*Nikitin, B., (1991) Kürtler, Sosyolojik ve Tarihi İnceleme, Deng Yay.

*Özgen, H.N. (2003) Toplumsal Hafızanın Hatırlama ve Unutma Biçimleri; Van-Özalp ve 33 Kurşun Olayı, Tüstav Yay.

*Shayegan, D., (1991), Yaralı Bilinç; Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni, Metis Yay., İstanbul.

*Simmel, G., (2000), Öncesizliğin ve Sonrasızlığın Işığında An Resimleri, Dost Yay.

*Spivak, G. C., ( 2000) “Thinking Cultural Questions in ‘Pure’ Literaray Terms”, (içinde) Without Guarantees: In Honour of Stuart Hall, (eds.) P.Gilroy L.& Grossberg,& A. McRobbie, Verso.

*Süleyman Sabri Paşa, (1982) Van Tarihi ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler, (yayına hazırlayan ve günümüz Türkçesine çeviren: Gamze Gayeoğlu) Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 3. Basım. Ankara.

*Süphandağ, K., (2001) Ağrı Direnişi ve Haydaranlılar, Fırat Yay.

*Türkdoğan, O., (1998), Güneydoğu Kimliği, Alfa Yay.

*Van Bruinessen, M., (tarihsiz) Ağa Şeyh Devlet, Kürdistan’da Sosyal ve Politik Örgütlenme, Öz-Ge Yay., Ankara.

*Van Dijk, T., (2003),”Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım”, (içinde) Söylem ve İdeoloji (çev.) B.Çoban& Z.Özarslan, Su Yay., s: 14-112.

*Zizek, S., (2002), İdeolojinin Yüce Nesnesi, Metis Yay. 17

 

3-3

26-27 Eylül 2003, Türkiye’de Sözlü Tarih Çalışmaları: Kuşaklar, Deneyimler, Tanıklıkla Sempozyumur, Tarih

Vakfı, İstanbul.

http://www.neseozgen.net/tr/yayinlar/79.pdf

Hakkında khodkar

Cevaplayın

Mail adresi yayınlanmayacaktır.Gerekli alanlar işaretlenmişlerdir *

*

Yukarı ilerleyin