Osmanlı’da Türkmenler neden Kürtleşti?
B.Kılıç, kendi soyunu ve Kılıçdaroğlu’nun soyunu anlatıyor:
Ben Erzincanlıyım, Kızılbaşım. Aslen Türkmen olduğumu biliyorum. Dedelerimde aynisi hep söylerdi. Dersim diye de adlandırılan bölgede bulunuyor köyüm, kökenimiz Horasandan gelmiş, en son Erzincan a göç edip orada kalmışlar.
Kocgiri aşiretindenim. Fakir bir aileden geliyorum, köyden İstanbul’a göç etmişler. Akrabalarımız Türkçe nin yanında yoğun olarak Kürtçe ve Zazaca konuşurlar. Hatta Kürtçe ve Zazacanın ağırlığı Türkçe den daha fazla idi. İbadetlerimiz, cemlerimiz, semahlarımız, deyişlerimiz ise Türkçe idi. İlginçtir eskiden kalan ne varsa, özellikle de Türkülerimiz hep Türkçe idi.
Çok iyi hatırlıyorum, o zaman liseye gidiyorum. Alevi olduğumuzu biliyordum ama etnik kökenimizi bilmiyordum. Akrabalarımızın yoğun bir şekilde Zazaca ve Kürtçe konuşmasından dolayı kendimizi Zaza ya da Kürt sanıyordum. Taki ayni zamanda da kirvem olan dedemize etnik kökenimizi sorana kadar da öyle sandım. Soyu Seyidliğe dayanan dedemiz Hüseyin dede, hiç tereddüt etmeden bizim Türkmen olduğumuzu söyledi. Kaldı ki Hüseyin Dedenin kendisi de akrabaları da daha çok Zazaca ve Kürtçe konuşurdu. Kendi kökenini sorduğumda ise kökeninin Hz. Ali ye oradan da Hz. Peygambere dayandığını ama Türkmenlerle karıştığını söyledi.
Bu soruyu sadece Dede ye değil köyümüzün yaşlılarına, akrabalarımızdan yaşlı olanlara da sordum. Daha ziyade Zazaca ve Kürtçe konuşan bu insanların hepsi birden Türkmen olduğumuzu söylediler. Sonuçta kendinizi ne hissederseniz osunuzdur, doğrudur ama bu kültürel kimliktir. Etnik kimlik ise farklıdır. Kendinizi ne hissederseniz hissedin hangi dili konuşursanız konuşun etnik kimliğiniz değişmez. Kendinizi Kürt de hissetseniz eğer etnik olarak Trükseniz Türksünüzdür.
Kaldı ki ben o yaşıma kadar yani kendimizin Kürt olduğunu sanarken Türkmen olduğumuz gerçeğini öğrenene kadar da kendimi hiç bir zaman Kürt olarak hissetmemiştim çünkü gelenek göreneklerimizin, yaşayışımızın, deyişlerimizin, kültürümüzün, tipimizin, geçmişimizin, ibadetimizin, tarihimizin kısacası bizim Kürtlükle en ufak bir bağlantısı yoktu. Konuştuğumuz dil hariç Kürtlükle en ufak bir bağlantımız yoktu. Her şeyimiz bize, yüzümüze Türkmen olduğumuzu haykırıyordu. Çok ilginçtir ki ne köyümüzde ne akrabalarımız arasında ne de tarihimizde Kürtçe isim almış bir kişi bile yoktu.
İsimlerin yaklaşık yüzde ellisi öz Türkçe geri kalanı ise Arapça ve Farsça idi. Türkçe isimler Türkmen kökenimizi Arapça ve Farsça isimler ise Alevi inanışında İslami suratımıza vuruyordu. Daha sonra durmadan okudum, araştırdım, her görüşü dinledim, inceledim. Baktım ki sadece hislerim ya da dede ve yaşlılarımızın söyledikleri değil tüm araştırmalar ve de tarih de bizim Türkmen olduğumuzu haykırıyordu. Koçgiri aşiretinin esasında öz be öz Türkmen aşireti olduğunu gördüm. Koçgiri aşireti Avşar Türkmenlerine bağlı bir aşirettir.
Avşar boyunun aşiret silsilesinde Koçgiri aşireti de yazar. Daha da ilginci Avşar boyunun aşiret silsilesindeki aşiret adlarından birisi de Aliser ya da Alışır’dir. Aliser ismini Koçgiri isyanını başlatan Koçgiri aşiretinin reisi olarak da görürüz. İsteyenler internette www.avsarobasi.com sitesinden ilgili bilgileri okuyabilir ( http://www.avsarobasi.com/avsar-oymak-ve-obalari/avsar-boylari.html ). Avşar Türkmenlerinin çoğu Alevidir.
Türkiye deki Avşarların bir kısmı Alevi bir kısmı Sünni dir. Sünni olan Afşarların da Alevi iken sonradan Sünnileştikleri biliniyor. Öyle ki, Avşar boyundan gelen ayni aşiretin bazı kolları bugün Anadolu’daki halen Alevi iken bazıları ise Sünnileşmiştir. Afşarların en büyük kolları İran’da ve Azerbaycan’da yaşarlar. Afşar Türkmenleri Iran ve Azerbaycan tarihine damga vurmuşlardır.. Avşarlar Azerbaycan ve İran’ı uzun yıllar boyunca yönetmişlerdir.
Azerbaycan ve İran’da ki bu Avşar Türkmenlerinin hepsi de Alevidir. Zaten Anadolu’daki Alevileri anlamak için önce Azerbaycan ve İran’da ki Alevilere bakmak, oradaki Türkmen boylarını ve aşiretlerini incelemek lazımdır. Anadolu Aleviliği Azerbaycan ve İran Aleviliği ile köken olarak aynidir. Oymak, boy ve aşiret olarak da ayni Türkmen kökenlerine dayanmaktadırlar. Koçgiri aşiretine gelmişken, sunu da belirtmek lazım ki, zaten isminde Koç, Koyun yada Keçi gecen bir aşiretin Türk olmaktan başka da çaresi yoktur. Koçgir eski Türkçede Koç demektir.
Eski Türkmen aşiretlerinin bir çoğu besledikleri hayvanlara göre isim almışlardır. Örnek olarak Karakoyunlular, Akkoyunlular, Sarıkeçililer, Karakeçililer. Koç başlı mezar taşları da bir Türkmen geleneğidir. Türkiye de özellikle de Doğu Anadolu’da yoğun bir şekilde koç başlı mezar tasları bulunur. Koç başlı mezar taşları en çok da Tunceli, Ahlat ve Bitlis de bulunur. Tunceli deki koç başlı mezarlar bile Tunceli’nin Türkmenliğini kanıtlamaya yeter de artar. Daha da ötesi mesela soyadımızın anlamını hiç kimse bilmiyordu. Ne akrabalarımız ne de köylülerimiz soyadımızın anlamını biliyordu. Bugünkü Türkçe de de soyadımızın karşılığı gerçek anlamını karşılamıyordu. Soyadımı araştırdım.
Kökenimizin Karahan Türkmenlerine dayandığını buldum. Soyadımız bile öz Türkçe idi, eski Türkçe idi, hiçbir yerde bulamadığım soyadımızın anlamını eski tarihi belgelerde buldum, soyadımız oralarda aynen geçiyordu, anlamı bugün kullanılan anlamından farklı idi ama öz Türkçe idi. Kökenimiz Oğuz soyu idi. Daha sonra baktım ki çevremde benim gibi yüzlerce insan var, Türkiye de ise benim gibi milyonlarca insan var.
Öz be öz Türkmen olmasına rağmen bugün konuşulan dile bakarak kendini Kürt sanan milyonlarca insan var. Yani asil asimile edilenler Kürtler değildi benim gibi Türkmenlerdi. Bizi Türkmenliğe hala bağlı tutan şey ise Aleviliğimiz, tarihimiz ve de içimizdeki his idi. Zaten tarihi tüm kaynaklara bakin tarihin hiçbir döneminde Anadolu’da Kürtlerden bahsetmez. Türkler son kez 1071 de Anadolu’ya geldiklerinde Bizanslılarla, Ermenilerle, Süryanilerle karşılaşmışlardır ama Kürtlerle karşılaşmamışlardır çünkü o tarihlerde Anadolu’da Kürtler de yoktu. Kürtlerin Anadolu da ortaya çıktıkları tarih 16. yüzyıldır. Zaten 16. yüzyıla kadar Kürtlerin Anadolu’daki yaşadıklarına dair ne bir belge vardık ne de bunu kanıtlayan bir eser.
Yani 16. yüzyıl Kürtlerin Anadolu’da ortaya çıktıkları tarihtir. 16. yüzyıla kadar da özelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu tamimiyle bir Türkmen yurdu idi. Bunu sadece Türk araştırmacılar değil yabancı araştırmacılar da söylüyorlar.
16. yüzyıl ve öncesinde Doğu ve Anadolu’ya gelen yabancı gezginler anılarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu için şu lafları etmişlerdir : „Bu bölgedeki Türkmen aşiretlerini yazsak binlerce sayfa kitap olur, bu bölgeye Türkmenya adini vermek en doğrusudur“. Zaten o sıralar Doğu ve Güneydoğu Anadolu Türkmenya adıyla anılıyordu. Diyarbakır değildiydi üç Türk imparatorluğuna başkentlik yapmış şehir. Diyarbakır in kırmızı yeşil rengi tamimiyle Türkmenlikten gelir. Türkmenistan ve Azerbaycan bayraklarının rengi de kırmızı yeşildir.
Evimizdeki Türkmen kilimlerinin rengi de kırmızı yeşildir. Osmanlı ve Yeni çerilerin kullandığı sancak olan Hacı Bektaşi Veli sancağının da rengi kırmızı yeşildir. Bugün Diyarbakır’da halen Türk kalabilmiş köylerin hepsi de Alevi köyüdür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi her şeyiyle, insanıyla, kültürüyle, tarihiyle, belgelerle bu kadar Türkmen iken ne olmuştu da bugün bu kadar Kürtleşmişti.
Gezginlerin, araştırmacıların ve yazarların tarihi belgelere not düştükleri bu Türkmenlere ne olmuştu? Yok olmamışlardı ya. Evet, yok olmamışlardı, bu Türkmenler halen Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşamaktalar ama tek bir farkla, asimile olmuşlar.
Evet Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Türkmenlerin bir çoğu bugün asimile olarak Kürtleşmiştir. Ayni aşiretin Azerbaycan’daki ve İran’da ki kolu Türkçe konuşurken Güneydoğu Anadolu’daki kolu Kürtçe konuşuyorsa, Orta Anadolu’daki kolu ben Türküm derken Güneydoğu Anadolu’daki kolu ben Kürdüm diyorsa burada bir asimilasyon vardır. Bu asimilasyon Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Sünni Türkmenler arasında tamamıyla başarılı olmuşken Alev i Türkmenler arasında kısmen başarılı olmuştur.
Bu asimilasyon Türklerin kurduğu Osmanlı İmparatorluğu eliyle yapılmıştır. Osmanlı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Türkmenleri Kürtleştirmiştir.
Çünkü Sünni Osmanlının Şii-Alevi İran’a (kaldı ki o zaman İran Alevi Türemendi yani Sünni Osmanlı için daha büyük tehlike idi çünkü Osmanlının doğu sınırları tamimiyle Türkmenlerle meskûn idi) karşı kullanabileceği en önemli silah koyu Sünni (Şafi) Kürtlerdi. Benim bildiğim kadarıyla Karakeçililer, Karacadağ Türkmenleri, Begdilliler, Bagdillilar, İzol aşireti, Milli aşireti, bazı Avşar aşiretleri, bazı Küresünni aşiretleri, Balaban aşireti, Kaçarlar, Kureyşanlar, Abbasanlar, Koçgirililer, Türkan (Tirkan ya da Terkeyan da deniliyor) aşireti de işte bu Türkmen aşiretleri arasındadır.
Daha adini saymadığım böyle binlerce Türkmen aşireti maalesef bugün Türkçe yerine Kürtçe konuştuğu için kendini Kürt saymaktadır fakat bu aşiretler incelendiğinde hepsinin Türkmen olduğu inkâr edilemeyecek şekilde karşımıza çıkmaktadır. Eski Kürt tarihçileri de bu aşiretlerin hepsinin Kürtleşen Türkmen aşiretleri olduğunu söylerler. Kürtlerin Şerefnamesinde de bu aşiretlerin Türkmen olduğu yazar. Terörist Abdullah Öcalan bile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kürtleşmiş binlerce Türkmen aşireti olduğunu söylemiştir.
Ziya Gökalp de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Türkmen aşiretlerinin maalesef zamanla Kürtleştiğini ispatları ve delilleriyle yazmıştır. Tarihi kaynaklarda da bunlar açık açık yazılmıştır. Osmanlı tahrir defterlerinde Anadolu’daki hangi aşiretin hangi kökenden geldiği acık açık yazılmıştır ve de Osmanlı tahrir defterlerinde bu aşiretlerin hepsi de soy kütüğüne Türkmen olarak yazılmışlardır.
Türk Tarih Kurumunun eski başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar adli kitabında da Osmanlı tahrir defterlerine dayanarak bu aşiretlerin kökenleri açık olarak yazılmıştır. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun yazdığı Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar adli kitabında tarihi delillere ve Osmanlı arşivlerine dayanılarak bu aşiretlerinin hepsinin Türkmen olduğu gerçeği karşı konulamayacak şekilde tarihi kaynaklar, belgeler, deliller ve ispatlarla açık açık belirtilmiştir. İste böyle, tarihimize ne kadar sahip çıkarsak Türklüğümüze de o kadar sahip cıkmış oluyoruz. Tarih Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bu aşiretlerin Türkmen olduğu gerçeğini bütün açıklığıyla yüzümüze vuruyor.
Tüm bunların cevabi 16. yüzyılda mevcut. 16. yüzyıl Türk tarihinin en önemli yüzyılıdır ve de bugünkü tüm sorunların da temelidir. Zaten tipiyle yaşayışı ile kültürü ile tarihi ile Türkmen olan aşiretimin neden Zazaca ya da Kürtçe konuştuğu sorusu sürekli kafamı karıştırıyordu. Öyle ya madem Türemendim, o kadar baskıya rağmen atalarım Araplaşmamış Türk gelenek göreneklerine sahip cıkmışlar, bu yüzden de katledilmişlerdi ama bugün neden Zazaca ya da Kürtçe konuşuyorlardı. Kaldı ki konuşulan dilin etnik kökeni belirlemediği de bir gerçektir.
Mesela bugün Almanya’da ki 4. nesil Türk gençliği Türkçe yerine daha çok Almanca konuşuyorlar ama bu onların Alman değil Türk oldukları gerçeğini değiştirmez. Bugünün modern şartlarında, o kadar kitap, radyo, TV ve internet varken insanlar 40-50 yıl gibi kısa bir zamanda ana dili yerine başka bir dil kullanmaya başlıyorlarsa siz artik düşünün 16. yüzyılda insanların kaç yılda ana dilleri yerine bir başka dilde konuşmaya başlayacaklarını.
Dil etnik kökeni belirlemez ama asimilasyonun yolunu acar. Orta Asya’daki Türklerin bir çoğu da bugün ana dilleri olan Türkçeyi değil Rusçayı konuşmaktadırlar. Bu da onların Rus değil Türk olduğu gerçeğini değiştirmez. Türkmen olmalarına rağmen Alevilerin bir kısminin neden Zazaca ve Kürtçe konuştuklarının cevabi da 16. yüzyıldı. Anlatalım. 16. yy da Osmanlı devleti Halifeliği alıp tamamıyla Sünnileşmişti. Esasında Osmanlı’nın kurulusunda yoğun bir Türk ve de Alevi-Bektaşilik olgusu vardı. Osmanlıyı kuranlar Türkmenlerdi ve de Osmanlı’nın sancağı Hacı Bektaşi Veli’nin sancağı idi. Yeniçeriler Hacı Bektaşi Veli sancağı ile sefer çıkarlardı ve de sefer çıkmadan önce Bektaşi deyişleri okurlardı. Yeniçerilerde Alevi-Bektaşiliğin etkisi çok büyüktü. Osmanlıda Yeniçeriliğin kaldırılmasının sebebi de Osmanlıda zamanla Sünniliğin egemen olmasıdır.
Zaten Yeniçerilik kaldırılınca da Osmanlı bir daha savaş kazanamamış ve de duraklama ve gerileme dönemine girmiştir. Osmanlı kuruluş aşamasında daha çok Alevi-Bektaşi unsurlara dayanıyordu ama zamanla özellikle de Halifeliğin alınmasından sonra Osmanlı tamamıyla Sünnileşmiş ve de kendi kurucusu olan Türkmenleri yani Alevileri kendisine düşman görmeye başlamıştır. Öyle ki Aleviler yani Türkmenler Osmanlı tarafından zulüm görmeye başlamışlardır. Osmanlı döneminde çıkan yüzlerce Türkmen isyanının sebebi de budur. Türkmenler kendi kurdukları Osmanlı imparatorluğunda zamanla ikinci sınıf vatandaş durumuna düşüp küçümsenip zulüm görmüşlerdir.
Bunun sebebi de Türkmenlerin ekseriyetle Sünni değil Alevi olmalarıdır. Tam hu sıralarda İran ve Azerbaycan’da ise Türkmen egemenliği vardı. Bu Türkmenler hem etnik köken, boy, oymak ve aşiret bağlantısı olarak Anadolu Türkmenleri ile ortak kökene dayanıyorlardı hem de aynen Anadolu Türkmenleri gibi Alevi idiler. Osmanlının giderek Sünnileşerek Anadolu Türkmenlerine yani Alevilere yaptığı baskılar neticesinde Anadolu Türkmenleri yani Aleviler ayni kökenden geldikleri Iran ve Azerbaycan’daki Türkmenlere daha fazla sempati duymaya başlamışlar ve de Osmanlıya karsı onları desteklemeye başlamışlardır.
O sıralarda İran ve Azerbaycan’da Alevi Türkmenlerin kurduğu Safevi devleti vardı. Safevi devletinin hükümdarı da bir Alevi Türkmen olan Sah İsmail idi. Sah İsmail in kökeninin ünlü Alevi piri Şeyh Hasan a ve de ünlü Alevi hükümdarı Harzemşah Türkmenlerinin önderi Celaleddin Harzemşah’a dayandığı da söylenir. İste o dönemde Sünniliği resmi mezhep olarak kabul etmiş Osmanlı ile Aleviliği resmi mezhep kabul etmiş Safeviler arasında hızlı ve sert bir mücadele verdi.
Bu mücadele ayni zamanda da Yavuz Sultan Selim ile Sah İsmail arasındaki mücadele idi. Bu mücadele aslında iki Türk devletinin ve de iki Türk hükümdarın mücadelesinden farklı bir şey değildi. Tek fark mezhep ve de arkasında yatan Türklük bilinci idi. Halifeliğin alınmasından sonra Osmanlı o kadar Sünnileşmiş ve Araplaşmıştır ki kendisini kuran asli unsur olan Türkmenler Osmanlıda hor görülmeye başlanmış, dışlanmışlar ve de katliamlara uğramışlardır. Öyle ki Osmanlı Safevi mücadelesi sırasında Osmanlı padişahi Yavuz Sultan Selim Şah İsmail’e farsça mektuplar gönderirken, Sah İsmail onun mektuplarını Türkçe olarak cevaplamıştır.
Zaten Osmanlının padişahi Yavuz Sultan Selim farsça şiirler yazarken, Safevilerin hükümdarı Şah İsmail Hatayı Türkçe şiirler yazıyordu. Bunların hepsi Osmanlı arşivlerinde ve de tarihi belgelerde mevcuttur. Öyle ki bir mektubunda Yavuz Sultan Selim, Sah İsmail’e “Eşşek Türk” bile demiştir. Osmanlı padişahları artik kendilerini Türk bile görmüyorlardı, Safevi hükümdarı ise her fırsatta Türkçeyi kullanıyordu. Anadolu Türkmenleri yani Anadolu Alevileri ise Osmanlı imparatorluğunun topraklarında yaşamalarına rağmen Osmanlıyı değil kendileri gibi Aleviliğe ve Türkmenliğe dayanan Safevileri ve Sah İsmailli destekliyorlardı. Anadolu Alevilerinin yani Anadolu Türkmenlerinin Safevileri ve Şah İsmail’i desteklemeleri sebebiyle üzerilerindeki Osmanlı baskısı daha da artmış, Anadolu Alevileri Osmanlılar tarafından katledilmeye başlanmışlardı.
Bu mücadele sırasında Osmanlılar İran’ın Zağros dağlarında yasayan ve de koyu Sünni safi olan Kürtlerle de mezhepsel bir ittifak kurmuşlardı. Yani bir tarafta Saferiler, Sah Ismail ve de Anadolu Alevileri yani Türkmenler varken bir tarafta da Osmanlılar ve de Kürtler vardı. Safevilerin ve Sah İsmail’in gittikçe büyüdük güçlenmesinden rahatsız olan Osmanlı ile Safeviler en son Çaldıran savaşında karşı karşıya gelmiş ve de Çaldıran savaşında Osmanlılar Safevileri ve Sah İsmail’i yenilgiye uğratmıştır.
Bu zaferden sonra da Osmanlılar Kürtlerle bir olup, Safevileri ve Şah İsmail’i destekleyen Anadolu Alevilerini yani Türkmenleri kılıçtan geçirmiş, yüz binlercesini öldürmüşlerdir. Yavuz Sultan Selim Alevi katliamını Kürtlerle birlikte yapmıştır. Alevi katliamından yani Türkmen katliamından sonra da Yavuz Sultan Selim Alevileri asimile etmeleri için Kürtleri İran’ın batısından yani ana yurtları olan İran’ın Zağros dağlarından Anadolu’ya göç ettirmiştir. Göç etmeleri için Kürtlere para, toprak, silah vermiştir. Dünyanın her yerinde Kürtlerin hemen hemen hepsi Şafii Suninidir.
Türkmenlerin çoğunluğu ise Alevidir. Yavuz Sultan Selim halifeliği aldıktan sonra artik Osmanlı için Sünnilik imparatorluğun resmi mezhebi olmuştur ve de artik Türklük değil Sünnilik önemli olmuştur. Aleviler Türkmen olmalarına rağmen Sünni olmadıkları için katliamlara uğramışlar, Kürtler ise Türk olmadıkları halde Sünni oldukları için her zaman korunup kollanmıştırlar. Yani Osmanlı zamanında Aleviler yani Türkmenler ezilmiş, katliamlara uğramış, zulüm görmüş, baskı görmüş, asimilasyona tabi tutulmuşlardır, Kürtler ise Safi Sünni oldukları için el üstünde tutulmuşlar, ayrıcalıklı muamele görmüşler, Alevileri asimile etmeleri için kullanılmışlar ve de korunup kollanmışlardır.
Osmanlı Safevi mücadelesinden sonra yani Yavuz Sultan Selim ile Sah İsmail’in arasındaki mücadeleden sonra Osmanlı Safeviyi yenince Yavuz Sultan Selim Kürtleri, Alevileri asimile etmeleri için ve de Anadolu’daki Kızılbaş Türkmenlerin Irandaki Kızılbaş Türkmenlerle birleşmelerini engellemek için toprak vererek Anadolu’ya göç ettirmiştir. Bu tarihe kadar da Anadolu’da Kürt varlığından hiç bahsedilmez yani Anadolu Kürtlerin ana yurdu değildir.
Kürtler Anadolu’da ilk olarak Osmanlı Safevi mücadelesinden sonra görülürler. Bugünkü Kürt toprak ağaları da o zamanlar Alevileri asimile etmeleri ve Anadolu’daki Türkmenlerin Irandaki Türkmenlerle birleşmelerini engellemeleri için toprak verilerek göç ettirilen Kürtlerin torunlarıdır.
Yani bugünkü DTP li milletvekilleri yani toprak ağaları Osmanlıdan toprak alarak Alevileri katleden ve asimile eden Kürtlerin torunlarıdır. Normalde Osmanlıda tüm toprak Allahın adına Halifenindir yani padişahindir ve de hiç kimseye de toprak verilmez fakat sırf Alevileri asimile etsinler diye Kürtlere toprak verilmiş ve de ana vatanları olan Iran in Zagros dağlarından göç ettirilmişlerdir. Bütün bunlar Osmanlı fermanlarında da açık açık yazılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Osmanlı Safevi savaşlarından önce tamimiyle Kızılbaş Türkmenler yaşamaktaydı. Bunu sadece Osmanlı kaynakları değil yabancı kaynaklar da yazıyor. Osmanlı Safevi mücadelesinden sonra ise Osmanlı eli ile göç ettirilen Kürtlerle bölge Kürtleştirilmeye başlanmıştır. Osmanlının burada iki amacı vardır. Bir tanesi Alevileri asimile ederek Sünnileştirmek yada Şafileştirmek yani Kürtleştirmek çünkü Sünni Osmanlı için Safi Sünni Kürtler dost Alevi Türkler ise düşmandı.
Osmanlının diğer amacı da Anadolu’daki Türkmenlerin Iran ve Azerbaycan’daki Türkmenlerle birleşmesini engellemekti. Zaten dikkat ederseniz Kürtler Osmanlı eli ile bir sinir gibi, sanki bir tampon bölge gibi, sanki bir set gibi tam da Anadolu Türkmenleri ile Iran ve Azerbaycan Türkmenleri arasında bir çizgi gibi yerleştirilmişlerdir. Bugün de Kürtler, Anadolu’da, Anadolu Türkmenleri ile Iran ve Azerbaycan Türkmenleri arasında bir tampon bölge, bir set gibi bir çizgi-sinir boyunca yasarlar ve de Anadolu Türklüğünün Iran ve Azerbaycan Türklüğü ile oradan da Orta Asya Türklüğü ile birleşmesini engeller. Kızılbaş Türkmenlerin bir kısmi bugün maalesef asimile olup Türkmenliği unutup Kürtleşmiştir. Bir zamanlar tamimiyle Kızılbaş Türkmenlerle meskun olan o bölgeler bugün büyük bir göç ve asimilasyon ile Kürtleşmiştir.
Amaç yine ayni. Anadolu’daki Kızılbaş Türkmenlerin Irandaki Türkmenlerle birleşmesini engellemek.
Bugün İran’ın 50% si Türkmen’dir ve hepsi de Alevidir. İste Türkmenlerin yani Alevilerin asimilasyona uğrayarak Kürtleşmesi bu şekilde başlamıştır. Tekrardan gelelim dil konusuna. Bazı Alevilerin Kürtçe ya da Zazaca konuştukları doğrudur fakat bu onların soyunun Türkmen olduğu gerçeğini değiştirmez. Bugün Almanya’daki Türklerin 4. neslinin çoğu Türkçe değil Almanca konuşmaktadır fakat bu onların Türk olduğu gerçeğini değiştirmez aynen Kürtçe veya Zazaca konuşan Alevilerin öz be öz Türkmen olduğu gerçeğinin de değişmeyeceği gibi. Kaldı ki Kürtçede ve Zazaca da çok büyük oranda Türkçe kelimelerin hakimiyeti vardır. Kaldı ki Türkler Anadolu’ya Iran üzerinden gelmişlerdir ve de Anadolu’ya girmeden önce de yüzyıllar boyunca Iran da kalmışlardır, dolayısıyla da Türkmenler zaten Farsça’yı biliyorlardı ya da Farsça ya aşina olmuşlardı. Kürtçe ve Zazaca da Farsça ya çok benzediğinden Kürtçe ya da Zazaca öğrenmek bir Türkmen için hiç de zor olmamıştır.
Bizim köyde de büyük oranda Zazaca konuşulurdu fakat kökenimizi sorduğumuzda tüm yaşlılarımız ve de Dedelerimiz hiç tereddüt etmeden ” Biz Horasan’dan gelme Harzemşah Türkmenleriyiz, Horasan Erenleriyiz ” derlerdi ve de Zazacayi sonradan öğrendiklerini söyleyip Türkmenliğe sıkı sıkı sarılırlardı. Daha sonra kendim de bu konuları çok araştırdım. Okumadığım kitap kalmadı. Her görüşü dinledim ama hepsini mantık süzgecinden geçirdim. Edindiğim sonuç şudur ki ” Anadolu’da Türklükten bahsedilecekse bu Alevilerin yani Kızılbaş Türkmenlerin sayesindedir”. Fakat neden Zazaca ve Kürtce konuşan Aleviler vardı ? Simdi bu sorunun cevabına gelelim : Hemen hemen bütün Alevi köyleri dağ koyudur çünkü özellikle Osmanlı ile Safevi arasındaki mücadeleden sonra Aleviler Osmanlı tarafından büyük katliamlara uğramıştır ve de Yavuz Sultan Selim in yani Osmanlının zulmünden ve de kilicindan canini kurtarmak isteyen Aleviler canlarını kurtarmak için dağlara kaçmışlardır. Bugün bile bütün Alevi köyleri dağ koyudur. Bizim Erzincan’daki koyumuz de dağın tepesinde. Unlu Alevi Ozan Dadaloğlu ne güzel demiş “Dağlar Bizimdir” diye.
İste dağlara kaçıp canını kurtarmaya çalışan bu Kızılbaş Türkmenler, Kürtçe ve Zazaca öğrenip Türkmen olduklarını saklayıp biz Kürdüz ya da Zazayiz demişlerdir çünkü Türkçe konuşsalardı Türkmen oldukları anlaşılacaktı ve de o dönemde o bölgede Türkmenlerin hemen hemen hepsi Alevi idi ve de Alevinin de katli vacip idi. Kürt ise Sünni Safi idi ve de Osmanlının göz bebeği idi. İste öz be öz Türkmen olan Alevilerin bir kısminin Zazaca ya da Kürtçe öğrenmelerinin sebebi bunun Alevi Türkmenler için Osmanlının zulmünden, kılıcından ve katliamından kaçıp canini kurtarmanın tek yolu olmasıdır çünkü o zamanlar Sünni olmadıkları için Türkmenler düşman Sünni oldukları için de Kürtler ve Araplar dost idi. Kürt ve Arap olmayanın yani Alevinin yani Türkmenin katledilmesi gerekiyordu.
Türkçe konuşan katlediliyordu, Alevi kimliğini yani Türkmen kimliğini saklamanın yani canini kurtarmanın tek yolu dağlara kaçıp Zazaca ve Kürtçe öğrenip Zazaca ve Kürtçe konuşarak Alevi Türkmen kimliğini gizlemek ve saklamaktı çünkü Aleviler ibadetlerinde bile Türkçeyi kullandıkları için Türkçe konuşmaları halinde Alevi oldukları anlaşılacak ve de öldürüleceklerdi. Kaldı ki Kızılbaş Türkmenler uzun süre Iranda Farslılar ile iç içe yasadıkları için Farsçayı dolayısıyla da Kürtçeyi rahat öğrenebilmişlerdir. Alevi Türkmenler Anadolu’ya göç etmeden önce yüzyıllar boyunca Iranda Farslılar ile birlikte yaşamışlar ve de Farsçayı öğrenmişlerdir.
Hatta birçoğu Farsçayı zaten ikinci dil olarak kullanıyorlardı. Her ne kadar canlarını kurtarmak için Kürtçeyi de öğrenseler, Aleviler soylarını soplarını hiçbir zaman unutmamışlar, unutmak istememişlerdir. Türkmen olduklarını hiç bir zaman unutmamışlar, unutturmamışlardır. Bir tek kendilerini güvende hissettikleri anlarda yani evlerinde Türkçe konuşarak Türkçeyi unutmamaya çalışmışlardır. İbadetlerini de tamamıyla Türkçe yaparak Türklük bilincini kuvvetli tutmuşlar ve Türkmen olduklarını sonraki nesillere aktarmışlardır. O yüzden de Alevilerin bütün ibadetleri Türkçedir. Yani bugün Zazaca ve Kürtçe konuşan Türkmen Alevilerin sebebi öz be öz Türkmen olan Alevilerin Osmanlı zulmünden kaçarak dağlara sığınmaları ve de burada canlarını kurtarmak ve de hayatlarını devam ettirmek için Zazaca ve Kürtçe öğrenerek kendilerini Kürt gibi göstermek zorunda kalmalarıdır. O zamanlar Kürt olmak Osmanlı nazarında çok değerli idi, Alevinin yani Türkmenin ise yasama şansı yok idi.
Bütün topraklar Osmanlı tarafından Kürtlere verilmiş idi, devlet görevlileri Kürtlerden seçiliyordu, orduya asker bile Kürtlerden seçiliyordu, toprak Kürtlere dağıtılmıştı dolayısıyla yasamak için Kürt gibi görünmek gerekiyordu. İste böyle Türkmenler yani Aleviler Osmanlı eli ile Kürtler ile bir olarak katliamlara uğradılar, asimile oldular ve Kürtleştirilmeye çalışıldılar. İste bugünkü Kürt toprak ağaları o gün toprak verilen Kürtlerin torunu. İste böyle Türkmen olan Aleviler Zazaca ve Kürtçe konuşmaya başladılar. İste böyle Kürt sorunu ortaya cıktı. İşte böyle Anadolu’nun, İran’ın, Orta doğunun Türkleşmesi durdu. İste bundan sonra Osmanlının gücü gitti. Bugünkü birçok sorunun sebebi budur.
Kısacası bugün aynen benim akrabalarım gibi Zazaca ve Kürtçe konuşan Aleviler vardır fakat kesinlikle Zaza ve Kürt Alevisi yoktur çünkü bütün Aleviler Türemendir. Türkiye’de en fazla çekik göz Alevilerde görülür. Kendinize bakin, yakin akrabalarınıza, Alevi arkadaşlarınıza, Alevi ünlülere bakin, hemen hemen hepsi de çekik gözlüdür.
Örnek olarak, KemalKılıçdaroğlu, Kamer Genç, Arif Sağ, Aşık Mahzuni, FB li Selçuk, Sebahat Akkiraz vb. bir sürü örnek verilir. Bugün Kamer Genç’in ya da Kemal Kılıçdaroğlunun sadece fotoğrafına bakan bir Türkolog onun Türkmen olduğunu hemen söyler. Türkiye’de en fazla çekik göz Tunceli’de görülür çünkü Tunceli halkı Horasandan göç etme Harezmsah (Harzemsah Türkmenleri) Turkmenlerinin torunlarıdır. Harzemsah diye de yazılır. Harzemsah ya da Harezmsah Türkmenlerinin ayni zamanda da Zazaların da ataları olduğu iddia edilir.
Harezmsah Türkmenleri Alevi idi ve de Horasanda kendi devletlerini kurmuşlardı fakat Moğol baskısına dayanamayan Harzemsah Türkmenleri Selçuklular zamanında Horasandan Anadolu’ya göç ettiler. Harezmsah hükümdarı Celaleddin Harezmsah (Celalleddin Harzemsah) Moğol baskısı karşısında kendisine bağlı Harezmsah Türkmenleri ile birlikte Horasandan Anadolu’ya göç ederler ve de Anadolu’da özellikle de Doğu Anadolu’ya ve de özellikle de Tunceli ve cedresine yerleşirler.
Aslında yarım yamalak anlatmak istediğim, 1220’lerde Cengiz Han’ın HARZEMŞAHLAR Devleti’ni yıkması sonucu, CELALEDDİN HARZEMŞAH’ın bölge Türkleri ile Anadolu’ya sığınmasıdır!
Bu göce dair Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubat Celalleddin Harezmsah’a göç ve ikamet belgesi de vermiştir. Celaleddin Harezmşah; Palu İlçesi’nin Ohi Bucağı’nda bir Sünni Kürt tarafından öldürülür. Bu olayı haber alan Dersim eteklerindeki Türk kabileler, Palu’ya inerek Celaleddin Harezmşah’ın intikamını alırlar ve cesedini alıp, Dersim Dağları’nın yüce bir noktasına defnederek türbe yaparlar ve “Sultan Baba” adını verirler. Bugün Tunceli’de hâlâ efsanevi dini önder olarak yaşatılan ve kutsanan Tujik Dağı’nın doruğunda ki Sultan Baba türbesi, Celaleddin Harezmşah’dır.
Pülümür bölgesindeki yasli erkeklerin hala Celalettin Harzemsah’a dair efsaneleri hatirladiklarini Büyük Baba Dagi’nin onun mezari olarak sayildigini ve bu yüzden ayni zamanda Sultan Baba olarak ta bilindigini kaydeder.” 1938 yılındaki TUNCELİ-DERSİM isyanının Alevî-Zaza lideri SEYYİT RIZA, Devlet’e yazdığı mektupta: “Şâyet Hükûmet hizmet ve sadakatimizden şüphe ederse, âbâ vu ecdâdımızın eskiden geldikleri YUKARI TÜRKİSTAN, HORASAN vilâyetine büün mensub-u aşiretimizle hicret etmeye himmet buyrulsun,” diyerek Türk olan kökenlerini belirtmistir.
Eski DERSİM MEB’USU HASAN HAYRİ BEY, 1921 yılında T.B.M.Meclisi’nde yaptığı konuşmada, “HARZEM’den gelen ve TÜRKÇE konuşan atalarına Selçuklu Sultanı ALÂADDİN KEYKUBAT’ın yerleşme izni verdiğini, YAVUZ SULTAN SELİM zamanında Alevî TÜRKLER’in DERSİM dağlarına çekilmek zorunda kaldıklarını, kendilerini gizlemek için Kürtçe öğrendiklerini, süreç içinde TÜRKÇE’den uzaklaştıklarını” anlatmıştır.
Araştırmacı ALİ KAYA, “Dersim Tarihi” adlı eserinde bu ifadeyi doğruluyor:
– “İBN-İ BATUTA, 1333-1334 yıllarında Kuzey Dersim’e uğradığında, iki TÜRKMEN kabilesi KARAKOYUNLU ve AKKOYUNLU aşiretleri birlikte Moğollar ile sürekli savaştıklarını belirtir… (s1. 125) Bu aşiretlerden kalanları, Dersim yöresindeki mezar taşlarındaki KOÇ resimlerinde görmek mümkün.” “ALÂADDİN KEYKUBAT, Bağın’ı ziyaretinde ŞEYH MANSUR’a bir şecere vermiştir. Bu şecere ŞÖBEK köyünde SEYYİT CAFER oğullarının evinde muhafaza edilmektedir. Bu şecerede 12 aşiretin TÜRK olduğu belirtilmektedir.” Bahsi geçen HARZEM kökenli 12 aşiretten bazilari şunlardır: HAYDARAN, HORMEK, BALABAN, ÇARIK, BULAN, BAHTİYAR, İZOLU, HİRAN, KOÇGIRI, KUREYŞAN.
Benim etnik kökenim Sayın Kılıçdaroğlu ile aynidir. Yukarıda da belirttiğim gibi ben bir Aleviyim, Kızılbaşım, öz be öz Türkmenim, kökenim Horasan’a dayanır, Karahanlılara dayanır, Harzemsaha dayanır.
Ben Tükmen iken Kemal Kılıçdaroğlunun başka bir kökene sahip olması mümkün müdür ? İste Sayın Kemal Kılıçdaroğlu nun etnik kökenini merak edenlere cevabim şudur ki : Alevi isen Türkmensindir çünkü tüm Aleviler Türkmen’dir.
Alevi ismi Alevilerin kendilerine verdikleri bir isim bile değildir. Alevi tarihi Türk tarihidir.
Alevilere sadece son yüzyıldır Alevi deniyor. Daha bundan 100 yıl öncesine kadar Alevilere ya Kızılbaş ya da Türkmen denirdi yani Alevilerin esas isimleri Kızılbaş ya da Türemendir. Kızılbaş da bir Türkmen boyudur. Anadolu’daki, İran’daki, Azerbaycan’daki, Suriye’deki, Irak’daki ve Afganistan’daki tüm Kızılbaşlar da Türemendir. Alevilerin bütün önde gelenleri bütün tarihi değerlerinin hepsi Türemendir. Şah İsmail, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Karaca Ahmet, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Şeyh Hasan, Nesimi, Dadaloğlu, Asık Veysel hepsi de tartışmasız Türkmen’dir.
Pirlerimizin kendileri de Türkmen olduklarını söylemişlerdir ve de Pirlerimizin deyişlerinde, şiirlerinde açık açık Türkmen olduğumuz yazılmıştır. Böyle binlerce şiir ve deyiş vardır. Günümüze kadar gelen tüm Alevi eserleri, Alevi ozanları, Alevi pirleri, hepsi ama hepsi Türkçedir.
Alevilerin Türkmenliği tarihi bir gerçektir. Soner Yalçın a tek katılmadığım konu, insanin kendisini nesıl hissediyorsa öyle olduğu konusudur. İnsanin kendini nasıl hissettiği konusu kültürel kimliktir, insanin ne olduğu ise etnik kimliktir. Benim yukarıda yazdıklarım da, Sayın Kemal Kılıçdaroglu’nun Sayın Soner Yalçın’a verdiği zarfın içindeki bilgiler de, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sayın Soner Yalçın’a kendi etnik kökeni hakkında verdiği bilgiler de ve de tüm tarihi bilgi, belge, kaynak ve araştırmalar da Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve de tabi ki de Türkmen olduğunu haykırıyor.
B Kılıç
Yörük Türkmen Vakfı Kayseri Şubesi