1921 ve 1922 yıllarında Küresünnilerin İran’da oturum yerlerinde çok karışıklıklar olmuştur bunlardan Ermenilerin Marmişo adli liderliğinde isyanları ve ondan sonrada İsmail Ağa Simitgo adli Kürt aşiretinin Ermenilerle savaşması ve Marmişoyı öldürmesidir. Bu sırada tabii ki İran hükümeti de müdahalede bulunmuştur ve Osmanlılarda her zamanki gibi kurtarıcı rolünü oynamışlardır.
O zamanlarda kim hakli ya kim haksız konusunda bir şey söylemiyorum , sadece Küresünnilerin o zamanlarda nasıl sürgün düşmeleri hakkın da “Şekeryazı ve Sarıtaş Savaşı” kitabından istifade ederek, söz edeceğim.
1301 Şemsi yılı (1922M) esnasında söz ettiğimiz Kürtler, Ermeniler ve İran Devleti arasında çıkan savaşlarda tabii ki Küresünnilerde boş durmamıştır ve kendi mal, can ve namuslarını korumak için silahlanmışlardır ve Küresünni mahalinın (Salmas Küresünnilerinin köylerinin mecmuesi) merkezi olan Sılav köyünde toplanan aksakallardan emir beklemekteymişler. Tabii ki İran devleti Simitgoyu mağlup ettikten sonra, devletten başka bir güç istemiyordu. Küresünnilerinde silahlı kalmalarını makbul bulmamıştır,o yüzden bir mektup devlet komutanları tarafından Hasan Salmasi tevessütüyle Küresünni aksakallarına Sılav köyüne gönderilmiştir ve onlardan kendi silahlarını teslim etmelerini ve devletten itaat etmelerini istemişlerdir. 25 Esed burcu gecesi devlet ordusunun bir kısmı Dilmekanda oturak eder ve sabah saat 11 de Muğancuk yolundan Sılava taraf hareket eder, gece 26 sinda devlet ordusu Sılav etrafında ikamet eder. (Sılav köyünde su bulunmuyormuş ve o civar köyler bir nehirden su alıyorlarmış.)
26si sabahında saat 7de devlet ordusu Raviyan köyüne taraf ki Sılavın kuzey batısındadır; harekete başlar ve orada Seyyid Mir Hüseyn devlet ordusuna katılar ve Küresünnilerin teslim davetini kabul etmemelerini ve Osmanlı topraklarına göçe başlamalarını haber verir.
Bu sırada Şekeryazı, Kangenı, Rıkava, Seremerih, Verdan, Şorik, Sılav, Çiçek ve Orban tamamen boşalır ve mahsulleri biçilmeden yerde kalır. Aynı gün saat 9 da devlet ordusu Orban’dan Küresünni kaçaklarını yakalamaya yola düşer. Küresünniler Küre yolundan hareket etmişlerdi ki bu yol takriben 6 kilometre batıya uzanmış ve oradan da 7 kilometre Karaçay imtidatında doğudan batıya uzanan bir yoldur. Bu yolda Karakaya dağının imtidatında Küresünnilerden bazıları gözüküyorlar ki dağın yüceliklerinde durmuşlar ve çocuk, kadın ve hayvanlarının hareket hattını koruyorlardı. Onlar çok cesurca savaşıyorlardı. ki Sipehpod (General) Emanollahi Cihanbani onların namusları tehlikede oldukları için bele cesurca savaştıklarını yazıyor. Onlar devlet güçlerini geriye sürüyorlardı bu savaş da Küresünnilerden iki öldürülmüş cesetleri geriye kalıyor ama gerisini kendileriyle götürüyorlar. Onları takip ederler ve 27si gece yarısı saat 3de Raviyan deresinden Keşkük gerdenesi istikametinde kendi mal ve haşemleriyle Osmanlı hududuna taraf hareket ederken gözüküyorlar. Büyük bir savaş başlar ki gece 3 den öylen saat 2’ye kadar sürer. Küresünnilerin cesaretli savaşmalarından dolayı ve devlet başda giden ordusu serhattı geçmesinden ( Hiratuvalaziya kadar ) dolayı komutanlar ordularına yakaladıkları esirler ve topladıkları ganimetlerle birlikte geri dönmelerini emir ederler.
Sonuç da adi geçen kitapda yazıldığına dayanarak 2500 baş koyun, inek, öküz, keçi ve sayıra Küresünnilerden ganimet alınır. Artı Küresünni alimlerinden Şekeryazılı Muhammet Kesim, Muhammet Sadık ve Muhammed Parsa efendileri ve 150 kişi kadın , çocuk ve erkek esir alınır. Muhammet Kesim efendiyi hürmetle ağırlarlar ve sonrada kendi müritlerini ve diğer Küresünnileri İran’a geri döndürmesi için bırakırlar ve diğer esirlerden de her birinden 5 Gıran (Riyal) alıp bırakırlar, Muhammet Sadik ve Muhammet Parsayıda Muhammet Kesim vesikası ve rehine olarak Hoy kentine götürürler.
Şimdi o zamandandır ki bir büyük Küresünni aşireti Türkiye’nin doğusunda yaşamaktadır ki bazıları zaman zaman Türkiye’nin başka kentlerinede yerleşmişlerdir. Bu toplumdan bazıları geri dönse de bir çoğu orada ikamet etmeye devam etti ve daha sonrada Türkiye onları vatandaşlığa kabul etti .Bu sırada bir çok yakın akrabalar ayrı düştü.
Bazen iki kardeş bazense anne çocuk ayrı kaldı ve senelerce iki taraftan da kavuşmak hasreti ateşi yandı.
Bazıları Pasaban dedikleri İzinnameyle geri gelse de bazıları hiç bir zaman kavuşamadı. Ama onların çocukları ve neveleri zaman zaman akrabalarını aradı ve bir çoğu dedelerinin ve nenelerinin hasretle andıkları ve kendileriyle toprağa götürdükleri özlemi bir az olsun diye söndürmeye çalıştı. Buradan Küresünniler bu türküyü veya kendi deyişleriyle bu “yırı” söyledi.
Türkçe
Lanet gelsin karibliğin adına
Güvenmeyin lezzetine tadına
Herden düşende kohum kardeş yadına
Heç durmaz gözünün yaşı karibin
Karib yerde hasta düşsem ben ölsem
Anam yoktur sızıldiye yaş töke
Bacım yoktur sine söke saç töke
Kardeş yoktur mezarıma taş töke
Satındı toprağı taşı karibin
Azeri Deyimiyle
Nehlet gelsin qeriblığın adına
Güvenmeyin lezzetine dadina
Herden düşende qohum qardaş yadına
Heç durmer gözünün yaşı qeribin
Qerib yerde xeste düşsem men ölsem
Anam yoxdı sızıldiye yaş töke
Bacım yoxdı sine söke saç töke
Qardaş yoxdı mezarıma daş töke
Satındi torpağı daşı qeribin
Firuz SAEİDİ
İran Şekeryazı Köyü