Ana Sayfa / Tarih / Azerbeycan'daki Küresünniler / Ebulfez ELÇİBEY Küresünni mi?
Ebulfez ELÇİBEY Küresünni mi?

Ebulfez ELÇİBEY Küresünni mi?

Ebulfez ELÇİBEY Küresünni mi?

SİYASİ HAYATINA KADARKİ FAALİYETLERİ VE FİKİRLERİ 
Ey ulu Tanrım! Türklüğümü benden esirgeme”

Ebulfez ELÇİBEY
 A. Doğumu, Ailesi ve Çocukluğu
Nahcivan’da bulunan Keleki köyünün “Halil Yurdu” yaylasında, 24 Haziran 1938 yılında Mehrinisa hanımın Kadirkulu’ndan ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve ailesinin bütün fertlerinin razı olduğu bir isim bulunamadığından kırk günden fazla bir süre adsız kalmıştır. Köy halkının “baba” dedikleri Mir Yahya baba, ona Ebulfez adını koymuş,kendisini hapishanelerden geçen bir davaya adadığı için uzun süre bekâr kalmış,evlenmemiştir.
            Ebulfez beyin baba tarafı, günümüzde İran sınırları içerisinde kalan Güney Azerbaycan’dan idi ve Safeviler devleti zamanında önemli görevlerde bulunmuşlardır. Babası Kadirkulu Aliyev Merdan oğlu”. Rus-Alman savaşsında (İkinci Dünya Harbi) askerde ölmüştür. Ana tarafı ise Anadolu’dan idi ve onlara “Kasımlılar”denirdi. Anası Mehrinisa hanım (1889-1987) Pirdavdan’da doğmuş, Ermeni mezaliminden kaçarken ayaklarına don vurmuş kangren olmaya başlamış, ayakların bütün parmaklarını “gemerti” denilen bir bıcakla kesmiş bu şekilde Keleki köyüne gelmiştir. Burada evlenmiş, ilk kocasının ölümünden sonra Kadirkulu ile evlenmiştir.

Çok küçük  yaşlarda babası kalan Elçibey’i annesi yetiştirmiş ve ona ilk eğitimini vermiştir. İlk kültürünü ise binlerce yıllık “Oğuz” geleneğinin ürünü olan âşık (ozan) türkülerinden ve anasından dinlediği destanlardan almıştır. Kendisi de ileride, “Dede Korkut Hikâyeleri”nin köyünde anlatıldığını söylemiştir. Ayrıca annesinin bütün bitkileri tanıdığını ve haddinden fazla atasözü bildiğini belirtmiştir.

B. Tahsil Hayatı ve Üniversiteye Girişi

Elçibey, Keleki köyünde okul olmadığı için,  komşu Unus köyünün okuluna başlamış, yedi yıl olan bu okulu çok zor şartlar altında ve hekim olmak hayali ile bitirmiştir. 1955-57 yıllarında Nahcıvan’ın en gözde okulu sayılan Ordubad şehrindeki 1 nolu lise düzeyindeki orta mektebe devam etti. O’nun o yıllardaki milliyetçilik duyguları çevresinin dikkatini çekmiştir. Zira o kendisini “millet”ci manasına gelen “Elçi” olarak adlandırmıştır.

Onuncu sınıfta Azerbaycan Devlet üniversitesinde şarkiyat fakültesinin açılacağını duymuş ve bu fakülteye girebilmek için hazırlanmıştır. Daha sonra ise Nizami, Hakani, Fuzuli gibi şairleri daha iyi anlayabilmek için, 1957’de Üniversitenin şarkiyat bölümüne, Arap filolojisi sahasına kaydolmuştur. Üniversitedeki beş yılı oldukça zor şartlar altında geçirmişti.

C. Gizli Dernek Kurması ve Mısır’a Gidişi

Ebulfez 1960 senesinde üniversite arkadaşları Rafik İsmayılov, Zakir Mehmedov, Malik Mahmudov ve diğer kişilerle birlikte, gizli dernek kurma çalışmalarına başlayarak, üniversite öğrencileri arasında faaliyet göstermeye, onları Azerbaycandaki müstemleke siyasetine karşı mücadeleye çağırmıştır. O’nun bu hareketi, Sovyetlerin kestiği başa sorgu-sual olmayan bu dönemde, kendi hayatı ile oynaması anlamına geliyordu. Zira Ebulfez’i bu yolundan, dünyada herkesten ve her şeyden çok sevdiği annesi bile döndürememiş fakat daha sonra Allah’dan onun için hayır duası dilemiştir.

Ebulfez ve arkadaşları teşkilatın kurulma sürecini tamamlayarak derneğe son şeklini verdiler. (1962). Onların amacı Azerbaycan’ın ünlü aydınlarının desteği ile gençleri vatanın ve milletin istiklali için hazırlamaktı. Ancak üniversiteyi bitirmeleri ve arkadaşlarının ayrılmaları, teşkilatın faaliyetlerinde duraklama yaşanmasına sebep oldu.

1962 yılında üniversiteyi bitiren Ebülfez, Sovyetler tarafından Mısır’da yapılan Esvan (Assuan) barajında tercümeci olarak görevlendirilmiş ve 1 Ocak 1963’te Mısır’daki görevine başlamıştır. Ebülfez burada Arap dilini yakından tanıdır, Mısır tarihini daha iyi öğrenme fırsatını buldu ve bu konuda Arapça eserleri tahlil etti. Mısır’daki görevi ona çok şey öğretmiştir. Zira inde bulunduğu muhit ona siyaset adamları ile tanışma ve görüşme olanağı vermiştir. Hem Sovyet hem de Mısır siyasetçileri, ona doğru sözlü insan nazarıyla bakmışlardır. Burada kazandığı para ile Azerbaycan’ın Mısır’da tanıtılması için faaliyete geçmesi Sovyet resmi dairelerinin gözünden kaçmamış ve ona ihtar verilmiştir. 1964 yılında Mısır’a gelen Sovyet devlet başkanı aleyhinde söylediği sözler bardağı taşıran son damla oldu ve vaktinden önce Bakü’ye çağrıldı. (25 Ekim 1964)

Ç. Üniversitede Göreve Başlaması

Mıısır’dan dönen Elçibey, Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde Asya ve Afrika ülkeleri tarihi alanında yüksek lisans yapmaya başlamış ve ünlü tarihçi Ziya Bünyadov onun rehber hocası oldu. Türklerin dünya tarihindeki rolünü ilim alemine tanıtmak isteyen Elçibey, bu dönemlerde az bilinen bir konuya merak sardı. Mısır, Suriye, Lübnan ve Filistin’i hakimiyet altında birleştirmiş, otuz altı yıl hüküm sürmüş Tolunoğulları devleti’nin tarihini araştırmaya başladı. 1969’da Tuluniler Devleti (IX. Esr) adlı yüksek lisans tezini yapmıştır.

Bu tarihten sonra Azerbaycan Devlet üniversitesi Asya ve Afrika Ülkeleri Tarihi Kürsüsünde öğretim görevlisi olan Ebülfez Bey doğu bilimleri, tarih, kütüphanecilik fakültelerinde ders vermeye başladı.

Mamafih o günlerde gizli derneğin üyeleri Bakü’ye gelmiş ve faaliyetlere başlamışlardı. Malik Mahmudov da Bağdat’taki görevinden dönerken, “Musavat Partisi” programın Arapça kitapların arasında gizlice getirmiş ve dernek bu program doğrultusunda yeniden yapılandırılmıştı. Elçibey, üniversitede sadece bir hoca gibi ders anlatmakla kalmamış, gençleri de milli direniş ve istiklâl için hazırlamıştır. O’nun bu hareketi fakültedeki dekanın, bölüm başkanının ve parti teşkilatının gözünden kaçmamış ve müzakereler sonucu kendisine ihtar verilmiştir. (resim-3)

Elçibey 1970’lerden itibaren daha sistemli çalışmış ve üçerli, beşerli, yedişerli, dokuzarlı gruplar kurmuş ve hepsiyle bizzat kendisi ilgilenmiştir. Uygulanan taktikle KGB bu teşkilatı bu açığa çıkaramamıştı. İhtarların netice vermediğini gören üniversite yönetimi bu defa Elçibey’in karşısına sun’i engeller çıkarmaya başladı. 25 Ekim 1972’de ona “doçent” ünvanının verilmesini engelledi. KGB’de de bu durumdan haberdardır ve Elçibey hakkında bundan sonra dosya tutulacaktır. 5 Kasım 1972’de tarih fakültesinin bir öğrencisi, Ebülfez bey’in öğrenciler arasında yaptığı çalışmaları bir mektupla KGB’ye bildirmiştir. Ebülfez beyin kurduğu gizli siyasi dernek ile başa çıkamayan Kominist Partisi’nin üniversite teşkilatı, işi KGB’ye devretti. KGB ona yaptığı işlerden vazgeçmesi için altı ay mühlet verdi. Fakat o yolundan dönmedi.

D. Tutuklanması ve Mahkeme Süreci

Elçibey KGB’nin ihtarlarına rağmen, faaliyetlerine devam etmiş ve Sovyetler aleyhinde gençleri bilinçlendirmiştir. Elçibey’in faaliyetlerine hız vermesi üzerine KGB, 14 Kasım 1974 yılında tutuklama kararı çıkarttı. 20 Kasım’da Elçibey’in evi basılmış ve evdeki kitapları ve evraklarıyla birlikte götürüldü. 1974 sonlarında sorgulanması başlamış fakat, sorguların, tehditlerin, işkencelerin tesirsiz kaldığını gören KGB, 1975 yılının Ocak ayından itibaren daha ağır sorgu ve işkencelere başladı.

19 Mart 1975 yılında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Baş Savcılığı Ebülfez Aliyev’e ceza hukukunun 67  (milli ve ırki beraberliği bozma) ve 188-1. (Sovyet devleti aleyhine faaliyet gösterme) maddelerinden dava açtı. Mahkeme beş gün sürdü ve Mayıs’ın 15’i saat 17:00’de hakim, Ebülfez’e 1 yıl 6 ay hapis cezası verildiğini söyledi.

Elçibey verilen cezanın altı ayını KGB zindanlarında, bir yılını ise taş ocaklarında tamamlamıştır. Taş ocağında günde 35-40 kilo ağırlığındaki kesme taş parçalarından günde 900 tanesini kamyona yükleme mecburiyeti vardı. Elçibey 2 ay bu taşları taşımış fakat mahkumlarla çok iyi ilişkiler kurması ve fikirlerini onlara da anlatması üzerine mahkumlar ayaklanmışlar bunun üzerine olay büyümesin diye yöneticiler boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Hapisten sonra Elçibey rejim tarafından tecrit edilir ve Elyazmaları Enstitüsünde çalışır.

E. Suikast Girişimi ve Hapishane Sonrası

Ebülfez bey’in davasından dönmediği gibi kendi fikrini oradaki mahkumlara da anlattığını gören KGB, mahkumlar arasındaki ajanlarına onu öldürtmek istedi. Bir defasında ölümle neticelenecek bir olaydan mucize eseri kurtuldu. Burada uygulanan psikolojik ve fiziki baskılara sabırla dayanan, mücadelesinden vazgeçmeyen Ebülfez bey, 17 temmuz 1976 tarihinde bir bucuk yıllık cezasını tamamladı ve serbest bırakıldı.

Bir bucuk yıllık haipishane hayatı sonrasında dışarı çıktığı zaman Ebülfez bey’i gören bazı dostları, öğrencileri, korkularından yüzlerini yana çevirip, sokağın diğer tarafına geçiyorlardı. Onların bu davranışları ince ruhlu Elçibey’e azab veriyordu. Fakat onun korkmayan, çekinmeyen dostları ve öğrencileri de vardı. kara gün dostu olan bu insanlar onu cezaevi psikolojisinden kurtarmak için bir müddet güzel tabiatlı yerlere götürdüler.

Elçibey bu ızdıraplı hapis hayatından sonra tekrar üniversitede çalışmak için başvurmuş fakat kabul edilmemiştir. Bununla birlikte Şakşunaslık enstitüsünde de kapı yüzüne örtüldü. Hiç kimse ona iş vermekle kendini tehlikeye atmak istemiyordu. 0, 1976 yılının 7 Aralık günü ilimler akademisinin Elyazmalar Enstitüsünde göreve başladı. Ancak buradaki görevi normal bir memurluk seviyesinde idi. Ensitüde bir yandan el yazmalarla meşgul olup diğer y andan siyasi çalışmalarını sürdüren Elçibey artık evlenmeye de razı olmuştu. Halbuki önceleri evlenmekten imtina ediyordu. Böylelikle 41 yaşındaki Ebülfez bey, 28 Eylül 1979’da kendisinin yakın akrabası olan Halime hanım ile evlendi. Fakat bu evlilik onu mücadeleden alıkoyamadı….

http://alocan48.blogcu.com/

Hakkında khodkar

Cevaplayın

Mail adresi yayınlanmayacaktır.Gerekli alanlar işaretlenmişlerdir *

*

Yukarı ilerleyin